bir gayr-i makbul özrü kendine bulsun. Veyahut avanele-
rinin ve vehminin elinde mahpus gibidir.’ sonra birden
bütün kabahati ona attın. neden hem itiraz, hem hücum
ederdin, hem de bazılara karşı müdafaa ederdin?”
Cevap:
İnkılâptan on altı sene evvel, Mardin cihetle-
rinde, beni hakka irşat eden bir zata rast geldim. siya-
setteki muktesit mesleği bana gösterdi. Hem, tâ o vakit-
te, meşhur kemal’in “rüya”sıyla
(1)
uyandım. lâkin, ma-
atteessüf, suitesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i
ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. ehl-i ifratın bir kısmı,
Arab’dan sonra İslâmiyet’in kıvamı olan etrak’ı tadlil edi-
yorlardı. Hatta bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i ka-
nunu tekfir ederdi. otuz sene evvel olan kanun-i esasî’yi
ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterdi;
(2)
$G n
?n
õr
fn
G BÉn
ªp
H r
ºo
µ`r
ë
n
j
r
ºn
d r
øn
en
h
(ilâahir), hüccet ederdi. Bîçare
bilmezdi ki,
(3)
r
ºo
µ`r
ën
j r
ºn
d r
øn
e
bimana
(4)
r
¥u
ó°n
üo
j r
ºn
d r
øn
e
’dır.
Acaba sabık istibdadı hürriyet zanneden ve kanun-i esa-
sî’ye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmeyeceğim? Çen-
dan, hükûmete itiraz ederlerdi; lâkin, onlar istibdadın da-
ha dehşetlisini istediler. Bunun için onları reddederdim.
İşte, şimdi ehl-i hürriyeti tadlil eden şu kısımdandır.
İkinci kısım olan ehl-i tefriti gördüm. dini bilmiyorlar,
ehl-i İslâm’a insafsızca itiraz ediyorlar, taassubu delil gös-
teriyorlardı. İşte, şimdi osmanlılıktan tecerrüt edip tam
tamına Avrupa’ya temessül etmek fikrinde bulunanlar şu
kısımdandır.
avene:
kötü ve yanlış bir işte yar-
dım edenler.
bîçare:
çaresiz.
bimana:
mana ile
cihet:
yön, taraf.
çendan:
gerçi.
dehşetli:
korkutucu; ürkütücü.
delil:
şahit, belge, tanık.
ehl-i hürriyet:
hürriyet taraftarla-
rı.
ehl-i ifrat:
aşırı gidenler.
ehl-i islâm:
Müslümanlar.
ehl-i kanun:
kanuna uyan.
ehl-i tefrit:
dünyadan elini eteğini
çekenler.
Etrak:
Türkler.
evvel:
önce.
gayr-i makbul:
kabul edilmeyen.
hak:
doğru.
hüccet etmek:
delil, bürhan gös-
termek.
hücum etmek:
saldırmak.
hükmetmek:
idare etmek, karar
vermek.
hürriyet:
1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni
sistemin halk arasındaki adı.
ilâahir:
sonuna kadar.
ilân:
duyurma.
inkılâp:
Meşrutiyet idaresine ge-
çiş; köklü değişim.
insaf:
hak hukuk gözetmek.
irşat etmek:
doğru yola yönelt-
mek, aydınlatmak.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
itiraz etmek:
kabul etmediğini
belirtmek, karşı çıkmak.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
kabahat:
kusur.
kanun-i esasî:
anayasa; ana pren-
sipler, ana esaslar, ana kanun.
kıvamı:
ayakta tutan, durduran,
direk.
lâkin:
fakat.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
mahpus:
tutuklu.
meslek:
yol, usul, gidiş; sanat, ge-
çim için tutulan yol; sistem; mez-
hep, maneviyatta tutulan.
meşhur:
şöhretli.
muktesit:
iktisatlı.
müdafaa etmek:
savunmak, ko-
rumak.
neşrolmuş:
yayılanmış.
özrü:
kusur.
rast gelmek:
karşılaşmak.
sabık:
geçen, geçen devre, geçmiş,
daha önce, önceki, evvelki.
siyaset:
politika.
sû-i tesadüf:
kötü bir rastlantı.
taassup:
kendi din ve milliye-
tini çok üstün tutarak başka
din ve milliyetten olanlara kin,
nefret ve düşmanlık göster-
me.
tadlil etmek:
doğru yoldan çı-
karmak, dalâlete düşürmek,
azdırmak.
tasdik etmek:
doğrulamak,
onaylamak.
tecavüz etmek:
haddini aş-
mak.
tecerrüt etmek:
soyutlan-
mak, sıyrılmak.
tekfir etmek:
küfürle itham
etmek.
tekfir:
küfürle itham etme.
temessül etmek:
bir şeyin bir
yerde suret ve mahiyetini ak-
settirmek, benzeşmek.
vakit:
zaman.
vehim:
vesvese, hatalı düşü-
nüş.
zat:
kişi.
m
ünazaraT
| 288 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Namık Kemal’in 1908’de Mısır’da neşrolmuş “Rüya” adlı makalesi.
2.
Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse…. (Mâide Suresi: 44, 45, 47.)
3.
Kim hükmetmezse…
4.
Kim tasdik etmezse…