Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 281

Sual:
“Bid’alara düşen şeyhlere, hücum hatardır; iç-
lerinde evliya bulunur.”
(1)
n
Ú/
e p
OÉs
ædG n
øp
e n
âr
?n
©n
a Én
e '
¤n
Y n
í`p
Ñ°r
üo
àn
a m
án
dÉn
¡n
é
p
H
r
ºo
¡n
Ñ«°/
üo
J r
¿n
G o
±Én
î
n
J
n
’n
G
Cevap:
p
ºp
¡p
gÉn
Ñp
L '
¤n
Y /
¬p
Jn
Qr
óo
?p
H n
ºn
°Sn
h r
ón
b o
¬o
dn
Ón
L s
?n
L '
‹r
ƒn
ªr
dG s
¿p
G
r
øp
e o
¬o
ªr
¡n
a ¢n
TÉn
W r
øn
e n
óp
°Tr
Qo
G r
¿n
G i/
OGn
ôo
en
h p
án
?«/
?n
ër
dG n
¢ûr
?n
f p
án
©«/
as
ôdG
(HaşİYe)
(2)
¢p
ûr
?s
ædG n
?p
d'
P
evet, benim hücumum onların aleyhinde değil, lehle-
rindedir; tâ ki onların suretiyle kendini gösteren bazı eh-
liyetsiz, onların kıymetini tenzil etmesin.
Beni tehdit ile vazgeçiremezler. Azm-i kat’î ile maksa-
dımın yoluna tesadüf eden her bir mehalike gireceğim.
Şu hayat-ı dünyeviyeyi, edna bir ermeni, milleti için fe-
da ettiği hâlde; ben ki, şu hayat ile alâkam pek zayıf, ba-
husus yedi defadır şu hayat elimden uçacaktı, emaneten
elimde bırakılmış, bunu vermekten minnet etmek hak-
kım değildir. o ruh kafesten ağaca uçmak, akıl re’sten
ye’se kaçmak istedikleri hâlde, ileride feda için ibka edil-
di. Bu hayat ile tehdit etmek hiçtir; kaldı ki, hayat-ı uh-
reviye ile tehdit ediyorlar. ondan da hiç minnet çek-
mem. Şimdiki, nâr-ı teessüfle muhterik bir ruh, olsun,
ibare:
bir fikri anlatan bir veya bir-
kaç cümlecik yazı.
ibka edilmek:
ayakta tutmak, de-
vam ettirmek.
irşat:
doğru yola yöneltme, aydın-
latma.
işaret:
gösterme, bildirme.
kadirî:
Abdülkâdir-i Geylânî haz-
retlerinin yolunda olan, onun tari-
katine mensup olan.
kıymet:
değer.
kudret:
kuvvet, güç.
leh:
birinin faydası için yapılan ha-
reket.
maksat:
gaye.
maksat:
gaye.
mehalik:
tehlikeler, helâketler.
mevlevî:
Mevlevîlik tarikatine
mensup kimse.
minnet çekmek:
bir iyiliğin yükü
altında kalmak ezilmek.
minnet etmek:
boyun eğip yal-
varmak.
muhterik:
yanan, yanmış.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
nakış:
işleme, süsleme.
nakşî:
Hz. şah-ı Nakşibendî’nin
kurduğu tarikat ve bu tarikate
mensup olan.
nâr-ı teessüf:
üzüntü ateşi.
re’s:
baş, kafa.
ruh:
cevher, can.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
şeyh:
tarikat önderleri.
tehdit etmek:
korkutmak, gözda-
ğı vermek.
tehdit:
korkutma, gözdağı verme.
tekke:
tarikat evi, zikir yeri.
tenzil etmek:
düşürmek, indir-
mek.
tesadüf etmek:
rast gelmek, rast-
lamak.
yeis:
ümitsizlik, elem, keder.
alâka:
ilgi, bağ.
aleyhinde:
karşısında.
aziz:
yüce.
azm-i kat’î:
kesin kararlılık.
bahusus:
özellikle.
Bektaşî:
Hacı Bektaş-ı Velî ta-
rikatine mensup kişi.
bid’a:
aslında dinde olmayıp,
ona sonradan dâhil edilen
âdetler.
celîl:
güzel.
defa:
kere.
edna:
basit, sıradan.
ehliyetsiz:
yetkisiz, bilgisiz.
emaneten:
geri alınmak üzere
bırakılan.
evliya:
velîler, ulular, Allah
dostları.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
hakikat:
gerçek.
hâlde:
durumda.
haşiye:
dipnot.
hatar:
tehlike, zarar.
hayat-i dünyeviye:
dünya ha-
yatı.
hayat-i uhreviye:
ahiret ha-
yatı.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hücum:
saldırma.
HaşİYe:
Mürşitler şu tekkede, yani bu ibarede toplanmışlar; ziyaret etme-
den geçme. Yani, hem Mevlevî, hem kadirî, hem, nakşî, hem Bektaşîye
işaret var.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 281 |
m
ünazaraT
1.
Bilmeyerek onlara kötülük edip, sonra da yaptığına pişman olmaktan korkmuyor musun?
2.
Aziz ve Celîl olan Allah, kudretiyle onların yüksek alınlarına hakikat nakşını vurmuştur. Mak-
sadım bu nakşı doğru olarak anlamayan kimseleri irşat etmektir.
1...,271,272,273,274,275,276,277,278,279,280 282,283,284,285,286,287,288,289,290,291,...790
Powered by FlippingBook