Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 271

ölürsem milletim sağ olsun; içinde bir hayat-ı manevi-
yem vardır.” Ve bütün sefaletin ve şahsiyatın esası olan,
“Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun, isterse tu-
fan olsun”; veyahut
(1)
o
ôr
£n
?r
dG n
?n
õn
f n
Ón
a Ék
°ûr
£n
Y t
â p
e r
¿p
Gn
h
olan
kelime-i hamka ve seciye-i avra, himmetimizin elini tut-
muş rehberlik ediyor.
İşte en iyi haslet ki, dinimizin muktezasıdır. Biz, ruhu-
muzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle ve bütün kuv-
vetimizle demeliyiz ki: “Biz ölsek, milletimiz olan İslâmi-
yet hayydır, ilelebet bâkîdir. Milletim sağ olsun; sevab-ı
uhrevî bana kâfidir, milletin hayatındaki hayat-ı manevi-
yem beni yaşattırır, âlem-i ulvîde beni mütelezziz eder.”
(2)
Én
fp
Rho
Qr
ƒo
f o
?r
ƒn
j o
är
ƒn
Ÿr
Gn
h
deyip, nurun ve hamiyetin nurlu
rehberlerini kendimize rehber etmeliyiz.
Sual:
“Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp namus-i İslâmi-
ye-i milliyeyi muhafaza edeceğiz?”
(HaşİYe)
Cevap:
Fikr-i milliyet ile, milletin cevfinde havz-ı kev-
ser gibi bir havz-ı marifet ve muhabbet yapınız, altındaki
suyunu çeken delikleri maarif ile kapatınız, içine su akı-
tan yukarıdaki mecraları fazilet-i İslâmiye ile açınız. Bü-
yük bir çeşme var; şimdiye kadar suistimal ile şûristana
okuyup neşreden kimse.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
nüsha:
yazılı metin.
rehber:
yol gösteren, kılavuz, delil.
seciye-i avra:
dünyaperestlik, sa-
dece dünyayı görenlerin tek gözlü,
tek yönlü seciyesi.
sefalet:
sefillik, perişaniyet, düş-
künlük; yoksulluk.
sevab-ı uhrevî:
ahiret yönelik se-
vap.
sual:
soru.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kullan-
ma.
şahsiyat:
şahsilik, ben merkezci-
lik, egoistlik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şûristan:
çorak arazi, çöl.
tufan:
çok şiddetli yağmur ve sel.
vicdan:
gönül, yürek, kalb.
kâfi:
yeterli.
kelime-i hamka:
ahmakça
söz; ahmakların sözü.
lüzumsuz:
gereksiz.
maarif:
eğitim, öğretim, ilim.
mecra:
yol.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın Doğuda kurulmasını
arzu ettiği üniversitenin bir
manada aynı işlevi gören “Ri-
sale-i Nur” hizmetine verdiği
isim.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza etmek:
korumak.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken.
muvafık:
uygun olan, uyan,
kabullenen.
münasip:
uygun.
münferit:
tek.
mütelezziz etmek:
lezzet al-
mak.
namus-i islâmiye-i milliye:
İs-
lâm milliyetinin namusu şere-
fi.
nevruz Bayramı:
baharın ilk
günü sebebiyle yapılan şenlik,
bayram.
nur:
İslâmiyet
nur:
Risale-i Nur
nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
HaşİYe:
kırk beş sene evvel bedevî aşaire olan bu dersler, şimdi nurun şa-
kirtlerine de bir ders olabilir diye kalbime ihtar edildi. [Başka bir nüshada
devamı şöyledir:] Ben de Medresetüzzehra erkânına havale ederim. lü-
zumsuz ve münasip olmayan kelimeleri çıkarıp, bu zamana ve nurculara
muvafık kısmını yazsınlar; tâ eski said dahi bir nurcu olsun, o zamanda
münferit kalmasın.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 271 |
m
ünazaraT
1.
Eğer susuzluktan ölürsem, bir damla yağmur yağmasın.
2.
Ölüm, Nevruz Bayramı günümüzdür.
1...,261,262,263,264,265,266,267,268,269,270 272,273,274,275,276,277,278,279,280,281,...790
Powered by FlippingBook