Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 270

şeylere herkes feda etmez. Faraza, İslâmî fikr-i milliyetle
(HaşİYe)
onlar gibi temaşa etseydiniz, kahramanlığınızı âle-
me tasdik ettirip yüksek tabakalara çıkacaktınız. eğer,
ermeniler sizin gibi sathî ve kısa düşünseydiler, nihayet-
te korkak ve sefil olacaklardı. Hakikaten sizin harikulâde
şecaate istidadınız vardır. zira, bir menfaat veya cüz’î bir
haysiyet veya itibarî bir şeref için veya “Filân yiğittir”
sözlerini işitmek gibi küçük emirlere hayatını istihfaf
eden veya ağasının namusunu isti’zam için kendini feda
eden kimseler, eğer uyansalar, hazinelere değer olan İs-
lâmiyet milliyetine, yani üç yüz milyon İslâm’ın uhuvvet-
lerini ve manevî yardımlarını kazandıran İslâmiyet milli-
yetine, binler ruhu da olsa, acaba istihfaf-ı hayat etmez-
ler mi? elbette hayatını on paraya satan, on liraya binler
şevkle satar.
Maatteessüf, güzel şeylerimiz, gayrimüslimler eline
geçtiği gibi, güzel olan ahlâklarımızı da yine gayrimüs-
limler çalmışlar. güya bir kısım içtimaî ahlâk-ı âliyemiz
yanımızda revaç bulmadığından, bize darılıp onlara git-
miş. Ve onların bir kısım rezaili, kendileri içinde çok re-
vaç bulmadığından cehaletimizin pazarına getirilmiş!.
Hem, büyük bir taaccüple görmüyor musunuz ki, terak-
kiyat-ı hâzıranın üssülesası ve belki din-i Hakkın mukte-
zası olan “Ben ölürsem devletim, milletim ve ahbaplarım
sağdırlar” gibi kelime-i beyza ve haslet-i hamrayı gayri-
müslimler çalmışlar. Çünkü, onların bir fedaîsi der: “Ben
HaşİYe:
Milliyetimiz bir vücuttur; ruhu İslâmiyet, aklı kur’ân ve imandır.
(1)
menfaat:
fayda, kâr.
milliyet:
bir milleti millet yapan
unsurlar.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
namus:
itibar, izzet, şeref.
nihayet:
son, uç.
revaç:
kıymet, değer, makbuliyet.
rezail:
rezillikler.
ruh:
can.
sathî:
yüzeysel.
sefil:
sefalet çeken, sıkıntıda olan
şecaat:
kahramanlık, cesaret; öfke
duygusunun orta derecesi.
şeref:
manevî büyüklük.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
taaccüp:
hayret.
tasdik etmek:
doğrulamak, onay-
lamak.
temaşa etmek:
bakmak, seyret-
mek; düşünmek.
terakkiyat-i hâzıra:
şimdiki uy-
garlık, gelişmişlik.
uhuvvet:
kardeşlik.
üssülesas:
asıl olan kuralı esası.
vücut:
varlık; beden.
zira:
çünkü.
âlem-i ulvî:
ulvî âlem, ruhlar
dünyası.
aşair:
aşiretler, kabileler.
bâkî:
kalıcı ve devamlı.
bedevî:
göçebe; çölde yaşa-
yan.
cevf:
iç boşluk, oyuk.
erkân:
ileri gelenler.
esas:
öz.
evvel:
önce.
fazilet-i islâmiye:
İslâmiyetin
fazileti, verdiği yüce duygular.
fikir:
düşünce.
Fikr-i milliyet:
milliyet fikri;
Bediüzzaman
Hazretlerinin
kastettiği anlam ittihad-ı İs-
lâmdır.
hamiyet:
gayret.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
haşiye:
dipnot.
havale etmek:
üstüne bırak-
mak, ısmarlamak.
havz-i kevser:
cennet ırmağı
havuzu.
havz-i marifet:
eğitim öğre-
tim ilim havuzu.
hay:
diri, canlı.
hayat-ı maneviye:
manevî
hayat, mana olarak yaşamak.
himmet:
kasıt, niyet, azm.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilelebet:
devamlı, sürekli.
islâmiyet:
Müslümanlık.
m
ünazaraT
| 270 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Diğer bir nüshada, “Milliyet bir vücuttur; ruhu islâmiyet, aklı Osmaniye, sizde Türklük ve
Kürdlüktür.” şeklindedir.
1...,260,261,262,263,264,265,266,267,268,269 271,272,273,274,275,276,277,278,279,280,...790
Powered by FlippingBook