Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 266

mâlâmâl edecek gayret vardır. Ve bedenimizi ve azaları-
mızı dolduracak itaat vardır. Ve dereleri hayatlandıracak
ve dağları müzeyyen edecek efradımız var.
(HaşİYe 1)
neden böyle sefil ve müflis ve zelil kaldık ki –hem, yol
üstünde de kaldık– terakkiye binenler bizi çiğneyip istik-
bale doğru koşup gidiyorlar. komşumuz olan milletler
bizden az iken, kuvvetleri bizden çok kısa iken, üzerimi-
ze tetavül ediyorlar?
(HaşİYe 2)
(1)
Én
fn
ôp
gÉn
W o
Öp
?r
¨n
j r
ºo
¡n
°ùr
cp
Q s
¿p
G
Cevap:
Hîn-i meşrutiyette tövbenin kapısı açıktır ve
tövbe edenler çoktur. Şimdiki rüesaya tevbih ve ta’nifte
hakkım yoktur. Ben taşımı sabıka atıyorum. Bazılarının
hatırı kırılsa da mazur tutulsun. Yalnız hakkın hatırı kırıl-
masın. zira, milletin hatırı, onların hatırından daha âlî,
daha galîdir. İşte, o tedenninin mühim bir sebebi, bazı
rüesa ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sah-
tekâr hamiyetfüruşlar veya velâyeti dava eden ehliyetsiz
bazı müteşeyyihlerdir. Fakat, sünnet-i seniyeye muhalif
olan bu sünnet-i seyyie, yine istibdadın seyyiatındandır.
Sual:
“nasıl.”
Cevap:
zira, her bir millet için, o milletin cesaret-i
milliyesini teşkil eden ve namus-i milliyesini muhafaza
eden ve kuvveti onda toplayacak bir manevî havuz
HaşİYe 1:
demek, kuvve-i maneviyeleri kırılmamış.
HaşİYe 2:
İstersen dikkat et; o zaman, ermeni mebusu Vartakis ve Hak-
kâri mebusu seyyid Molla tahir’e işaret eder.
âlî:
yüce, yüksek.
aza:
organ, organlar.
cesaret-i milliye:
millî duygular-
dan kaynaklanan cesaret.
dava etmek:
iddiada bulunmak.
efrat:
fertler.
ehliyetsiz:
konunun uzmanı ol-
mayan.
fedakârlık:
her şeyini davası için
feda edebilen.
galî:
pahalı, ağır, kıymetli.
gayret:
çalışma, çabalama; istek,
arzu.
hak:
doğru.
hamiyetfüruş:
gayretkeş, hami-
yetli görünmeye çalışan, hamiyet
iddiasında olan.
haşiye:
dipnot.
hîn-i meşrutiyet:
meşrutiyet za-
manı.
iddia etmek:
bir fikri ısrarla savun-
mak, dava etmek.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istikbal:
gelecek zaman,.
işaret:
gösterme, bildirme.
itaat:
boyun eğme.
kuvve-i maneviye:
manevî kuv-
vet, moral.
mâlâmâl:
ağzına kadar dolu.
manevî:
maddî olmayan, mana ile
ilgili.
mazur:
özürlü, özrü olan.
mebus:
halk tarafından seçilerek
meclise gönderilen, milletvekili.
millet:
halk, ulus.
muhafaza etmek:
korumak.
muhalif:
zıt, karşıt.
müflis:
iflâs etmiş, elindekileri
kaybetmiş.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müteşeyyih:
şeyhlik taslayan.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş, süs-
lü.
namus-i milliye:
millî namus.
rüesa:
reisler
sabık:
geçen, geçen devre,
geçmiş, daha önce, önceki, ev-
velki.
sahtekâr:
sahte, içi dışı bir ol-
madan yapmacık davranan.
sefil:
sefalet çeken, sıkıntıda
olan
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar,
kötülükler.
sual:
soru.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in a.s.m. yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavır ve tas-
vipleri.
sünnet-i seyyie:
kötü ve fena
âdetler, işler, hareketler.
ta’nif:
şiddetle azarlama, darıl-
ma.
tedenni:
aşağı düşme, daha
kötü bir dereceye düşme, al-
çalma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teşkil etmek:
meydana getir-
mek.
tetavül etmek:
musallat ol-
mak; zulmetmek.
tevbih:
azarlama, paylama.
tövbe:
pişman olma.
velâyet:
velîlik, ermişlik; Allah
dostluğu; bir şey üzerinde güç
yönünden bizzat tasarruf et-
mek.
zelil:
aşağılanan, alçak, düşük,
hakir.
zira:
çünkü.
m
ünazaraT
| 266 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Onların pisliği bizim temizimize üstün geliyor.
1...,256,257,258,259,260,261,262,263,264,265 267,268,269,270,271,272,273,274,275,276,...790
Powered by FlippingBook