eyyühe’r-rüus ve’r-rüesa! tekâsülî olan tevekkülden
sakınınız. İşi birbirinize havale etmeyiniz. elinizdeki ma-
lımızla ve yanınızdaki aklımızla bize hizmet ediniz. Çün-
kü, şu mesakini istihdam ile ücretinizi almışsınız. İşte,
hizmet vaktidir...
(1)
p
?r
«s
°üdG p
‘ r
ºo
àr
©s
«n
°V Én
ªp
d p
?o
QGn
ós
àdÉp
H r
ºo
µr
«n
?n
©n
a
Sual:
“Bir iki senedir herkeste bir arzu-yu diyanet ve
meyelân-ı hak uyanmıştır. Hatta, bizim gevedan, Mâ-
mehuran hırsızları da Şeyh Ahmed’in bir nasihati ile so-
fî olmuşlar.”
(2)
o
¿n
Ón
«n
ªr
dG Gn
ò'
g p
In
hÉn
?°s
ûdG n
¤n
Y n
?j/
ôs
£dG n
™n
£n
b r
ón
bn
h
Cevap:
reşadetpenah meşrutiyet ve şeyh-i risale-i
nur
(HaşİYe)
sayesindedir. zira, meşrutiyet-i şer’iye, taht-ı
efkâra çıktı, hablülmetin-i milliyeti ihtizaza getirdi; nura-
nî urvetü’l-vüska olan İslâmiyet ihtizaza geldi. Her bir
Müslim anladı ki, başıboş değil, menfaat-i müştereke ile
ve hiss-i mücerret ile başkalarıyla bağlıdır. Umum İslâm
bir aşiret gibi birbiriyle merbuttur. nasıl, bir aşiretten bir
adam iyilik etse, umum aşiret bu namus ile iftihar eder,
hissedar olur; o namus bir olarak kalmaz, binlerle ayna-
da görünen bir mum gibi binler olur, o aşiretin rabıta-i
hayatiyesine nur ve kuvvet verir. eğer birisi bir cinayet
işlese, bütün efrad-ı aşiret onunla bir derece müttehem
HaşİYe:
Madem nurcular, Mâmehuran içine girmişler; şeyh-i meşrutiyet
yerine, ahrar perdesini ve hamiyet-i İslâmiye ve milliye ve elbette İttihad-ı
Muhammedî dairesinde olan şeyh-i risale-i nur denilmeli.
ahrar:
hürriyetçiler, demokratlar.
arzu-i diyanet:
dini yaşama isteği.
aşiret:
kabile, oymak, göçebe hâ-
linde yaşayan çoğunlukla bir soy-
dan gelen insanlar.
cinayet:
cana kıyma, kàtil veya bu
derecede ağır bir suç.
efrad-ı aşiret:
kabilenin fertleri.
Eyyühe’r-rüus ve’r-rüesa:
“Ey re-
isler ve başkanlar!” anlamında bir
hitap.
hablü’l metin-i milliyet:
kopmak
ip olan milliyet.
hamiyet-i islâmiye:
İslâmiyeti
müdafaa ve savunma gayreti.
haşiye:
dipnot.
havale etmek:
üstüne bırakmak,
ısmarlamak.
hiss-i mücerret:
yalnız olan duy-
gu.
hissedar :
hisse sahibi, hissesi
olan.
hizmet:
bir uğurda bir işin yapıl-
ması için çalışma.
iftihar etmek:
övünmek.
ihtizaza gelmek:
harekete geç-
mek.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
ittihad-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed Aleyhisselâma inananla-
rın birliği.
kuvvet:
güç, kudret.
madem:
değil mi ki.
mâmehuran:
Adilcevaz, Patnos,
Erciş ve bilhassa Beytüşşebap ha-
valisinde yerleşmiş bir aşiret ismi.
menfaat-i müşterek:
ortak fayda.
merbut:
bağlı.
mesakin:
aşırı derecede fakir
olanlar; miskinler.
meşrutiyet-i şer’iye:
İslâmın ön-
gördüğü hürriyet.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
meyelân-i hak:
hakka gerçeğe
yöneliş.
meyil:
yönelme, eğilim, arzu.
müslim:
Müslüman.
müttehem:
suçlanan, kendinden
şüphe edilen.
namus:
edep, hayâ, ahlâk.
nasihat:
öğüt.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu.
nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rabıta-i hayatiye:
hayat bağı.
reşadetpenah:
kurtuluş sebe-
bi.
saye:
koruma, yardım; gölge.
sofî:
tasavvuf ehli; tarikate
bağlı.
sual:
soru.
şeyh-i meşrutiyet:
yol göste-
rici olan meşrutiyet düzeni.
şeyh-i risale-i nur:
hakikat
yolunda öncü olan Risale-i
Nur.
taht-i efkâr:
fikir tahtı, fikrin
üstünlüğü.
tekâsülî:
tembellikten gelen.
telâfi:
eksileni gidermek.
tevekkül:
işi Allah’ a bırakıp
kadere razı olma.
umum:
bütün, genel.
urvetü’l-vüska:
kopmaz ve
sağlam kulp; Müslümanlık.
vakti:
zamanı
zira:
çünkü.
m
ünazaraT
| 274 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Yazın kaybettiğinizi telâfiye çalışmalısınız.
2.
Bu meyil ve istek, kötülüğün yolunu kesmiştir.