ve acımaya inkılâp eder. Benim mezhebim; muhabbete
muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Yani,
dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey
de husumet ve adavettir.
Sual:
“Veli olan şeyhin, müddei olan müteşeyyih ile
farkları nedir?”
Cevap:
eğer hedef-i maksadı, İslâm’ın ziya-i kalb ve
nur-i fikriyle ittihat; ve mesleği muhabbet ve şiarı terk-i
iltizam-ı nefis; ve meşrebi, mahviyet; ve tarikati, hami-
yet-i İslâmiye olsa, kabildir ki, bir mürşit ve hakikî şeyh
olsun. lâkin, eğer mesleği, tenkis-i gayr ile meziyetini
izhar ve husumet-i gayr ile muhabbetini telkin; ve inşi-
kak-ı asâyı istilzam eden hiss-i taraftarlık ve meyelân-ı
gıybeti intaç eden kendine muhabbeti başkasına olan hu-
sumete mütevakkıf gösterilse, o bir müteşeyyih-i müte-
evviğdir, bir zi’b-i mütegannimdir; davula bedel, tarikate
veya kitaba el vurur ki, bahşiş ve şâbâş alsın. din ile,
dünyanın saydına gider. Ya bir lezzet-i menhuse veya bir
tehevvüs-i süflî veya bir içtihad-ı hata onu aldatmış; o da
kendisini iyi zannedip, büyük meşayihe ve zevat-ı müba-
rekeye suizan yolunu açmıştır.
Sual:
“sözlerin iyi, fakat dinleyen nerede? Mesleğin
âlî, ittiba edenler aşağıdır.”
Cevap:@o
¬t
?o
c o
?n
ôr
ào
j n
’ o
¬t
?o
c o
?n
Qr
óo
j n
’ Én
e@ p
äÉ s
«`u
ædÉp
H o
?Én
ªr
Yn
’r
G Én
ªs
fp
G
(1)
i'
óo
¡r
dG n
™n
Ñs
JG p
øn
e '
¤n
Y o
?n
Ós
°ùdGn
h i'
ƒn
¡r
dG n
™n
Ñs
JG p
øn
e '
¤nn
Y o
?n
Ón
ªr
dn
G
adavet:
düşmanlık.
âlî:
yüce, yüksek.
amel:
iş, fiil, eylem.
bahşiş:
hediye, ikram.
bedel:
karşılık.
gayrimeşru:
dine aykırı, kanun-
suz.
hakikî:
gerçek.
hamiyet-i islâmiye:
İslâmiyeti
müdafaa ve savunma gayreti.
hedef-i maksat:
ulaşılmak iste-
nen gaye.
hiss-i taraftar:
taraftarlık duygu-
su.
husumet-i gayr:
kendi dışındaki-
lere düşmanlık besleme.
husumet:
düşmanlık beslemek.
içtihad-ı hata:
yanlış hüküm.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir hâle
geçme; değişim.
inşikak-i asa:
ihtilâf, ikilik; birliğin
bozulması.
intaç etmek:
netice vermek, mey-
dana getirmek.
istilzam etmek:
gerekli görmek,
lüzumlu görmek.
ittiba etmek:
tâbi olmak, uymak,
itaat etmek.
ittihat:
bir olma, birleşme; aynı fi-
kirde olma, aynı noktada birleş-
me.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kabil:
mümkün, ihtimal dairesin-
de.
lâkin:
gerçi.
lezzet-i menhuse:
uğursuz, kötü-
lenmiş lezzet.
mahviyet:
tevazu, alçak gönüllü-
lük.
meslek:
yol, usul, gidiş; sanat, ge-
çim için tutulan yol; sistem; mez-
hep, maneviyatta tutulan.
meşayih:
şeyhler, pirler.
meşrep:
manevî haz ve feyiz alı-
nan yol, usul.
meyelân-i gıybet:
dedikodu iste-
ği, yönelmesi.
mezhep:
tutulan yol, görüş.
meziyet:
bir şeyi başkalarından
ayıran vasıf, üstünlük ve değerlilik
vasfı.
muhabbet:
sevgi, sevme.
müddei:
iddia eden, davacı; inatçı.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
müteşeyyih-i müteevviğ:
dünya-
da bir makam elde etmek için din
rehberi gibi davranan.
müteşeyyih:
şeyhlik taslayan.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı olan,
ancak onunla var olabilen; duran,
bekleyen.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
niyet:
bir işi yapmayı önceden dü-
şünme; maksat.
nur-i fikir:
fikirdeki aydınlık.
sayd:
av; avlama, avlanma.
selâm:
barış, rahatlık, esenlik.
sual:
soru.
suizan:
bir kimse hakkında
kötü düşünceye sahip olma;
fena, kötü sanma.
şâbâş almak:
alkışlanmak, be-
ğenilmek.
şeyh:
tarikat önderi.
şiarı:
prensip, nişan, alâmet,
işaret, iz; ayırt edici iyi âdet.
tarikat:
Allah’a ulaştırıcı yol.
tehevvüs-i süflî:
pis, alçak he-
ves.
telkin:
fikir aşılama, zihinde
yer ettirme.
tenkis-i gayr:
kendisinden
başka herkesi kusurlu görme.
terk-i iltizam-ı nefis:
nefse
boyun eğmeyi terk etmek.
Velî:
Allah dostu.
zannetmek:
sanmak.
zevat-ı mübareke:
mübarek
kişiler.
zi’b-i mütegannim:
koyun
postuna bürünen kurt.
ziya-i kalb:
kalb aydınlığı.
m
ünazaraT
| 284 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Ameller ancak niyetlere göredir. (Buharî, Bed’ü’l-Vahiy: 1.) • Tamamı elde edilemeyen şey
bütün bütün terk edilmez. • Kınama ve ayıplama nefsin gayrimeşru isteklerine uyanlara,
selâm da doğru yolda yürüyenlere olsun.