sokmak; ve meşrutiyetin ve hürriyetin mehasinini gös-
termek ve ondan istifade ettirmektir.
Sual:
“İzah etsen fena olmaz.”
Cevap:
Birincisi
, medarisin tevhid ve ıslahı.
ikincisi
: İslâmiyet’i, onu paslandıran hikâyat ve İsraili-
yat ve taassubat-ı bârideden kurtarmak.
evet, İslâmiyet’in şe’ni, metanet, sebat, iltizam-ı hak
olan salâbet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhake-
meden neş’et eden taassup değildir. Bence taassubun en
dehşetlisi, bazı Avrupa mukallitlerinde ve dinsizlerinde
bulunur ki, sathî şüphelerinde muannidâne ısrar gösteri-
yorlar; bürhan ile temessük eden ulemanın şe’ni değildir.
üçüncüsü
: Mehasin-i meşrutiyeti neşir için bir kapı aç-
maktır. evet, aşairde meşrutiyeti incitecek niyet yoktur.
Fakat, istihsan edilmezse istifade edilmez, o daha zarar-
dır. Hasta, tiryakı zehrâlûd zannetse, elbette istimal et-
mez.
dördüncüsü
: Maarif-i cedideyi medarise sokmak için
bir tarik ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir
menba-ı fünun açmaktır. zira, mükerreren söylemiştim.
Fena bir tefehhüm, meş’um bir tevehhüm şimdiye kadar
set çekmiştir.
Beşincisi
: Yüz defa söylemişim, yine söyleyeceğim:
ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekkenin musalâhala-
rıdır; tâ, temayül ve tebadül-i efkârıyla lâakal maksatta
adem-i muhakeme:
düşüncesiz-
lik, fikir yürütememek.
aşair:
aşiretler, kabileler.
bürhan:
delil.
cehil:
cahillik, bilgisizlik.
defa:
kere.
dehşetli:
korkutucu; ürkütücü.
ehl-i medrese:
İslâmi ilimlerle
meşgul kimseler.
ehl-i mektep:
fen ilimleriyle meş-
gul olanlar.
ehl-i tekkenin:
tarikat mensupla-
rı.
fena:
kötü.
hikâyat:
hikâyeler.
hürriyet:
serbestiyet, özgürlük;
1908 de II. Meşrutiyetin ilânı ile bir-
likte gerçekleşen yeni sistemin
halk arasındaki adı.
ıslahı:
iyi hale getirme, iyileştirme,
düzeltme.
iltizam-i hak:
hakka taraftarlık.
israiliyat:
daha çok Yahudîlere ait
kitaplardan nakledilen, Kur’ân ve
Hadisin getirmiş olduğu ölçülere
uymayan hurafelerle karışık bir kı-
sım hikâye ve haberler.
istifade etmek:
yararlanmak.
istihsan etmek.:
beğenmek, güzel
bulmak.
istimal etmek:
kullanmak.
izah:
açıklama.
lâakal:
en az, hiç değilse, en azın-
dan.
maarif-i cedide:
yeni eğitim siste-
mi.
maksat:
gaye.
medaris:
medreseler.
mehasin-i meşrutiyet:
meşruti-
yetin güzellikleri.
mehasin:
güzellikler, hüsünler, iyi-
likler.
menba-ı fünun:
fenlerin, bilimle-
rin, hünerlerin kaynağı.
meş’um:
uğursuz.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
muannidâne:
inat ederek.
mukallit:
taklit eden.
musalâha:
uzlaşma.
mükerreren:
mükerrer ola-
rak, tekrar olarak, tekrar be
tekrar.
nefret etmek:
tiksinmek.
neş’et etmek:
meydana gel-
mek, oluşma, çıkmak.
neşir:
yayma.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme, maksat.
saf:
temiz, sade.
salâbet-i diniye:
dinini ve di-
nin emirlerini korumak ve tat-
bik etmedeki ciddiyet ve sağ-
lamlık.
sathî:
yüzeysel.
sebat:
kararlı olma, kararın-
dan vazgeçmeme, azimlilik.
set:
engel.
sual:
soru.
şe’n:
icap, gerek.
taassubat-ı bâride:
hoş olma-
yan, gereksiz tutuculuk.
taassup:
birine taraftarlık et-
me; fanatiklik.
tarik:
tarikat vasıtasıyla Al-
lah’a ulaşmaya çalışan kişi.
tebadül-i efkâr:
fikirlerin kar-
şılıklı değişimi.
tefehhüm:
farkına varma, id-
rak etme.
temayül:
meyletme, yönel-
me, eğilme.
temessük etmek:
yapışmak,
sarılmak, sıkıca tutmak.
tevehhüm:
vehimlenme, ku-
runtuya kapılma; gerçekte var
olmayanı var kabul etme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
tevhid:
birlik.
tiryak:
ilâç.
ulema:
âlimler, bilginler.
zannetmek:
sanmak.
zehrâlûd:
zehirle karışık.
m
ünazaraT
| 294 |
Eski said dönEmi EsErlEri