ittihat eylesinler. teessüf ile görülüyor ki; onların teba-
yün-i efkârı, ittihadı tefrik ettiği gibi, tehalüf-i meşaribi de
terakkiyi tevkif etmiştir. zira, her biri, mesleğine taassup,
başkasının mesleğine sathiyeti itibarıyla, tefrit ve ifrat
ederek biri diğerini tadlil, öteki de berikini techil eyliyor.
elhâsıl
: İslâmiyet, hariçte temessül etse, bir menzili
mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu
dahi mecmaü’l-küll; biri diğerinin noksanını tekmil için
bir meclis-i şûra olarak, bir kasr-ı meşid-i nuranî timsa-
linde arz-ı didar edecektir. Ayna, kendince, güneşi tem-
sil ettiği gibi; şu Medresetüzzehra dahi o kasr-ı İlâhîyi ha-
ricen temsil edecektir.
eyyühe’l-eşraf! Biz size hizmet ettiğimiz gibi, siz de bi-
ze hizmet ediniz. Yoksa ey bize vesayete muhtaç çocuk
nazarıyla bakan ehl-i hükûmet! size itaat ettiğimiz gibi,
saadetimizi temin ediniz. Ve illâ, ey kürd ve türk’ün ce-
miyet-i milliye vazifesini bilistihkak omuzunuza alan eski
İttihat ve terakki! İyi ettiniz mezcettiniz. İyi etseniz, iyi;
ve illâ
(HaşİYe)
(1)
Én
¡p
?r
gn
G '
‹p
G p
äÉn
fÉn
en
’r
G Gh t
O o
ô n
a
.
Sual:
“Ulemaya pek çok itap edilir. Hatta...”
Cevap:
Büyük, hem pek büyük bir insafsızlık...
itap etme:
tekdir etme, azarlama.
itibarıyla:
bakımından.
ittihat:
bir olma, birleşme.
ittihat Terakki:
bir siyasi parti.
kasr-ı ilâhî:
İlâhi saray
kasr-ı meşid-i nuranî:
nurdan ya-
pılmış saray.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
meclis-i şûra:
fikri tartışmaların
yapıldığı topluluk.
mecmaü’l-küll:
tamamının top-
landığı yer.
medrese:
ders okutulan yer.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda yapılmasını idare-
cilere teklif ettiği, fen ilimleriyle
din ilimlerinin birlikte okunacağı
üniversite.
mektep:
okul, eğitim-öğretim ye-
ri.
menzil:
ev, oda, yer.
meslek:
yol, usul, gidiş; sanat, ge-
çim için tutulan yol; sistem; mez-
hep, maneviyatta tutulan.
mezcetme:
kaynaştırma.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
nazar:
bakış, görüş.
sathiyet:
yüzeysel bakış.
senet:
dayanılacak ve güvenilecek
şey.
sû-i tefehhüm:
yanlış anlama.
sû-i tesir:
kötü etki.
suiistimal:
kötüye kullanma.
taassup:
birine taraftarlık etme;
fanatiklik.
tadlil:
doğru yoldan çıkarma, dalâ-
lete düşürme, azdırma.
tebayün-i efkâr:
fikirlerin, düşün-
celerin birbirine zıt ve muhalif ol-
ması.
techil etmek:
cahil görmek, biri-
nin cahilliğini ortaya koymak.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
tefrik:
birbirinden ayırma.
tefrit:
normalden aşağı olma.
tehalüf-i meşarip:
mizaçların bir-
birine zıt ve muhalif olması.
tekmil:
tamamlama, kemale er-
dirme, mükemmelleştirme.
temessül etmek:
bir şekil ve sure-
te girmek, cisimlenmek.
temin etmek:
sağlamak.
temsil etmek:
birinin adına hare-
ket etmek.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teselli etmek:
güzel sözler söyle-
yerek rahatlatmak.
tevkif etme:
tutuklama.
tevkil eyleme:
vekil tayin etme.
timsal:
suret, resim; simge.
ulema:
âlimler, bilginler.
vesayet:
başkası adına karar al-
ma, onun işlerini idare etme.
yeis:
ümitsizlik.
zaviye:
tekke.
ziyade:
pek fazla.
arz-ı didar:
yüz gösterme,
güzel yüzünü gösterme.
avam:
cahil halk kesimi.
bilistihkak:
lâyıkıyla, liyakati
olarak, hakkıyla, hak ederek.
cemiyet-i milliye:
millete ait,
milleti ilgilendiren cemiyet;
ulusal topluluk.
dehşetli:
korkutan, ürkütücü.
ehl-i hükûmet:
hükmedenler,
idare edenler.
ehl-i siyaset:
politika ile uğra-
şan, işleri siyaset olanlar.
elhâsıl:
kısacası, özetle.
eyyühe’l-eşraf:
ey makam sa-
hipleri!” anlamında bir hitap.
haşiye:
dipnot.
havas:
marifet ve yaşayışça
üstün olan, üst tabaka.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma.
hücre:
kapalı bölüm.
ibare:
bir fikri anlatan bir veya
birkaç cümlecik yazı.
ifrat:
aşırı, aşırılık, haddinden
geçme, pek ileri gitme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iktibas etmek:
alıntı yapmak.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde.
insafsızlık:
hak, adalet gözet-
meme.
islâmiyet:
Müslümanlık.
itaat etme:
boyun eğme, uy-
ma.
HaşİYe:
ihtar:
ey kendini havas zanneden ehl-i siyaset ve ehl-i hükûmet!
Ye’si kırmak için avama ders ve hitap olan şu kitabı senet tutup teselli et-
meyiniz. zira, sizin suistimaliniz, onların sû-i tefehhümünden daha ziyade
sû-i tesir eder. size bir ders vermek için zamanı tevkil eyledim; dersini
dinlemediniz, dehşetli tokadını yediniz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 295 |
m
ünazaraT
1.
Emanetleri lâyık olanlara veriniz. (Nisâ Suresi: 58. ayetinden iktibas edilmiş ibare.