evet, size meşakkatte büyük rahat var. zira, fıtratı mü-
teheyyiç olan insanın rahatı, yalnız sa’y ve cidaldedir.
o
¬o
Jn
ôr
£p
a n
án
éu
«n
¡n
ào
ªr
dG n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G n
án
MGs
ôdG p
ás
?n
°ûn
ªr
dG p
‘ r
ºo
µn
d s
¿p
G
(HaşİYe)
(1)
p
?Gn
óp
ér
dGn
h p
»r
©°s
ùdG ?p
a o
¬o
à`n
MGn
Q
seyahatimde, beni tanımayanlar, kıyafetime bakıp be-
ni tacir zannedip, derlerdi ki:
“sen tacir misin?”
“evet, tacirim; hem de kimyagerim.”
“nasıl?”
“İki madde var; mezcettiriyorum. Bir tiryak-ı şafi, bir
elektrik-i muzî tevellüt eder.”
“nerede bulunur?”
“Medeniyet ve fazilet çarşısında. Cephesinde insan
yazılan ve iki ayak üstünde olan sandıkiçindeki, üstüne
kalb yazılan siyah veya pırlanta gibi parlak olan bir kutu-
dadır.”
“İsimleri nedir?”
“İman, muhabbet, sadâkat, hamiyet.”
Ceride-i Seyyare, Ebu Lâşey, İbnüzzaman,
Ehulacaip, İbni Ammilgaraip, Said Nursî,
Bediüzzaman
* * *
HaşİYe:
Şimdi anlıyorum ki, ne dediğimi anlamıyorsunuz. zira, ben siz
oluyorum, anlamıyorum. Şunun büyük kardeşi olan ulema reçetesi, daha
müphem konuşuyor. demek, beraber gezmekliğim lâzım. İşte, ben de
hayalimi terfik ettim.
cephe:
ön taraf, yüz.
Ceride-i seyyare:
hareketli, gezici
gazete.
cidal:
mücadele.
Ebu lâşey:
“hiçbir şeye sahip ol-
mayan, dünyaya değer verme-
yen” manasında, “Hiçbir şeyin ba-
bası” demektir.
Ehulacaip:
insanı şaşırtan acayip-
liklerin kardeşi.
elektrik-i muzî:
aydınlatan, ışık
veren, ışıklandıran elektrik.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve ir-
fan itibarıyla olan yüksek derece.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
hamiyet:
gayret.
haşiye:
dipnot.
ibn-i ammilgaraip:
yadırganan
şeylerin amcasının oğlu.
ibnüzzaman:
zamanın çocuğu.
iman:
inanç.
kıyafet:
elbise.
kimyager:
kimyacı, kimya ile
uğraşan kimse.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâzım:
gerekli.
medeniyet:
medenîlik, uygar-
lık.
meşakkat:
zahmet verici iş.
mezç ettirmek:
kaynaştır-
mak.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mücadele:
bir gayeye varmak
için gösterilen çaba.
müphem:
örtülü, kapalı.
müteheyyiç:
coşkun, heye-
canlı.
pırlanta:
değerli bir taş.
sa’y:
gayret, çalışma, emek.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
seyahat:
yolculuk, gezi.
tacir:
tüccar, ticaret yapan.
tenzih etmek:
Allah’ı şanına
lâyık olmayan şeylerden, her
türlü eksik ve noksandan uzak
ve yüce tutma.
terfik etmek:
arkadaş etmek,
birinin yanına katılmak.
tevellüt etmek:
doğmak,
meydana gelmek.
tiryak-i şâfi:
şifa verici ilâç.
ulema:
âlimler, bilginler.
zannetmek:
sanmak.
zira:
çünkü.
m
ünazaraT
| 300 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Sizin için meşakkatte rahat vardır. Fıtratı heyecanlı olan insanın rahatı, çalışma ve mücade-
le etmededir.