Hulûsî Beyin fıkraları
risale-i nur’un mektuplarından bir mektubunuzun
bendeki tesirlerini hülâsaten arz edeyim:
sıhhat ve afiyetinizin devamı, şükrümü; bu gibi mesai-
lin hallini isteyenlerin vücudu, ümidimi; nazarımda ilim
sayılacak her şeyi sizden öğrendiğim için, bu vesile ile
hakikat sahasındaki malûmatımı; hasbelbeşeriye fütur
hâsıl olursa, şevkimi; hasta bir talebeniz olduğumdan,
kur’ân’ın eczahanesinden verdiğiniz bu ilâçlarınızla sıh-
hatimi; matbaha-i kur’ân’dan intihap buyurduğunuz bu
gıdalarla bütün hasselerimin kuvvetini; hayatın beş dere-
cesini de talim, mevtin itibarî bir keyfiyet olduğunu tef-
him; idam-ı ebedînin mutasavver olamayacağına kalbimi
takvim buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin her-
hâlde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ı
bâkiyede bâkî meyvesini vereceğini işaret buyurmakla
müddet-i hayatımı nihayetsiz arttırmaya sebep olmuştur.
risale-i nur ile ihda buyurduğunuz dualar, zaten her
gün sizi düşünmeye kâfi gelmektedir. kur’ân’ın füyuza-
tından, tükenmez hazinesinden inayet-i Hak ile edindiği-
niz ve tebliğine mezun olduğunuz manaları, cevherleri
göstermekle, bildirmekle de bu bîçare ve müştak talebe
ve kardeşinize sonuna kadar ders vermek istediğinizi iz-
har ediyorsunuz. Bu suretle de ebeden ve teşekkürle gö-
zümün önünden hayalimden ayrılmamaklığınız temin
edilmiş oluyor.
(1)
»/q
Hn
Q p
?°r
†n
a r
ø p
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
.
* * *
göstermek.
kâfi:
yeterli.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum, iç yüz.
malûmat:
bilgiler, bilgi, haber.
mana:
anlam.
matbaha-i kur’ân:
Kur’ân mutfa-
ğı.
mesail:
meseleler, problemler.
mevt:
ölüm.
mezun:
görevli.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mutasavver:
tasavvur edilmiş, ya-
pılması düşünülmüş, hatırdan ge-
çen.
müddet-i hayat:
ömür süresi.
müştak:
düşkün, istekli.
nazarımda:
görüşümde.
nihayetsiz:
sonsuz.
risale-i nur:
Nur risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sıhhat:
sağlık.
suret:
biçim, şekil.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk ve min-
nettarlık ifade etme, teşekkür.
takvim:
biçim verme, kıvamına
getirme.
talebe:
öğrenci.
talim:
eğitim.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
tefhim:
anlatma, açıklama, bildir-
me.
temin etmek:
sağlamak.
tesir:
etki, iz bırakma.
teşekkür:
yapılan bir iyilik karşı-
sında minnet, memnuniyet ve şü-
kür ifade etme, şükretme.
vesile:
bahane, sebep.
vücut:
var olma, varlık.
afiyet:
huzurlu olmak.
arz etmek:
bir büyüğe sunma,
gösterme, takdim etme; izah
etme.
bâkî:
kalıcı ve devamlı.
bîçare:
çaresiz.
cevher:
esas, maya, öz.
ebeden:
devamlı.
fıkra:
yazıda bir bahis; parag-
raf; kısa haber; küçük hikâye.
fütur:
usanç, gevşeklik, yeis.
füyuzat:
feyizler.
hakikat:
gerçek.
hâl:
çözüm, açıklama.
hasbelbeşeriye:
insanlık yü-
zünden.
hâsıl olmak:
meydana gel-
mek.
hasse:
duygu.
hayat-ı bâkiye:
sürekli olan
ahiret hayatı.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hazine:
define.
hülâsaten:
özet olarak.
idam-i ebedî:
devamlı yok
oluş.
ihda etmek:
hediye etmek,
hediye vermek.
ilim:
bilme, bilgi.
inayet-i Hak:
Cenab-ı Hakkın
hediyesi.
intihap:
seçme, tercih etme.
işaret buyurmak:
göstermek,
bildirmek.
itibarî:
var sayılan.
izhar etmek:
açığa vurmak,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 309 |
m
ünazaraT
1.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd Allah’a mahsustur. Bu, Rabbimin fazlındandır.