mezar taşı olmuş. ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu ka-
lenin başında bir Medrese-i nuriye çiçeğini yapınız!
Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâkî ve geniş bir he-
yette yaşayan Medresetüzzehra’yı cismanî bir surette bi-
na ediniz demektir. zaten, eski said, ekser hayatı o
medresenin hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin yüz
kırk yedinci sayfadan tâ yüz elli yedinci sayfaya kadar
Medresetüzzehra’nın tesisine ve faydalarına dair ehem-
miyetli hakikatleri yazmış.
Bir fa’l-i hayırdır ki; yirmi beş senelik dehşetli ve med-
reseleri öldüren istibdadın kırılmasıyla, Maarif Vekili
tevfik, Van’da Şark üniversitesi namında Medresetüz-
zehra’yı inşa etmesine karar vermesi ve ümidin haricin-
de, reis Celâl dahi mühim meseleler içinde tevfik’in fik-
rine iştirak etmesi, eski said’in kırk sene evvelki sözü ve
ricası doğru çıkacağını gösteriyor.”
Şimdi, kırk beş sene evvelki cevabının izahında, üç ha-
kikat beyan edilecek:
•
Birincisi
: eski said bir hiss-i kablelvuku ile, iki acip
hâdiseyi hissetmiş, fakat rüya-i sadıka gibi tabire muh-
taçmış.
nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah bir şeye ba-
kılırsa, kırmızı görünür; o da siyaset-i İslâmiye perdesiy-
le o hakikate bakmış. Hakikatin sureti bir derece şeklini
değiştirmiş. o hazır büyük velî dahi o yanlışını görüp, o
cihette şiddetle itiraz etmiş. İşte o hakikat iki kısımdır.
ilimleriyle din ilimlerinin birlikte
okunacağı üniversite.
mesele:
konu, sorun.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad, isim.
reis:
Cumhurbaşkanı.
rica:
dileme, isteme.
risale:
kitap.
ruhen:
ruh olarak.
rüya-i sadıka:
sadık rüyalar.
siyaset-i islâmiye:
İslâm’ın öngör-
düğü siyaset.
suret:
biçim, şekil.
şark:
doğu
tabir:
yorum, yorumlama.
tesis:
kurma, meydana getirme.
ümit:
ummak.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesi-
ne kavuşmuş, ermiş kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
acip:
hayret veren, hayrette
bırakan.
bâkî:
kalıcı ve devamlı.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bina etmek:
yapmak.
cihet:
yön.
cismanî:
maddî ve cisimli ol-
mak.
cismen:
beden olarak.
dair:
alâkalı, ilgili.
dehşetli:
korkutucu; ürkütü-
cü.
ehemmiyetli:
önemli.
ekser:
en çok, pek çok.
fa’l-i hayır:
hayırlı iş, faaliyet.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
hariç:
dış.
hayatı:
yaşayış, yaşama.
hey’et:
bir topluluğu meyda-
na getiren kişilerin bütünü.
hiss-i kablelvuku:
bir şeyi ol-
madan önce hissetmek; önse-
zi.
hissetmek:
sezmek.
inşa etmek:
yapmak, vücuda
getirmek.
istibdat:
kanuna ve nizama
tâbi olmayan, keyfî, baskıcı
yönetim; zulüm ve tahakküm.
iştirak etmek:
katılmak.
itiraz etmek:
kabul etmediği-
ni belirtme, karşı çıkma.
izah:
açıklama.
maarif Vekili:
Millî Eğitim Ba-
kanı
matbu:
basılı.
medrese-i nuriye:
Nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
medrese:
ders okutulan yer.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen
Eski said dönEmi EsErlEri
| 303 |
m
ünazaraT