Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 311

hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, it-
tiba-ı sünnet et, yedi kebairi işleme!” dersini vermiştir.
Ben gerek bu derse, gerek risale-i nur ile verilen
derslere kur’ân’dan istinbat buyurarak gösterdiği haki-
katlere karşı, Allah’ın tevfikiyle canüdilden “belî” dedim,
tasdik ettim. Ve bana böylece hakikat dersini veren bu
zata ömrümde ilk defa “üstat” dedim; hata etmedim,
isabet ettim.
gönül isterdi ki, o muazzam sözlere sönük yazılarım-
la biraz uzun cevap yazayım. Fakat, buna muvaffak ola-
mıyorum. kabiliyetimin azlığı, istidadımın kısalığı, iktida-
rımın noksanlığı ile beraber; uhdeme verilmiş olan birkaç
maddî vazifelerin taht-ı tesirinde dimağım meşgul ve
âdeta meşbu olduğundan, o mübarek cevherlerinize mu-
kabil adî boncuk bile ibraz edemeyeceğim.
Biliyorsunuz ki, çok ifadelerimde sizi taklit ettiğimin
birinci sebebi merbutiyet-i halisânemin, ikincisi kudret-i
kalemiyemin kifayetsizliğidir. Fakat, mübarek “Yirmi
dördüncü söz”de misali geçen fakir gibi ben de diyo-
rum: “ey sevgili üstadım! eğer gücüm yetse, elimden
gelse, bütün o nurlu sözler ayarında kelimelerden mü-
rekkep cümlelerle sizlere maruzatta bulunmak isterdim.
Fakat, biliyorsunuz, yok! niyetime göre muamele buyu-
runuz.”
Hulûsî
®®®
nış.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
beceren, neticeye va-
ran, sonuç alan.
mübarek:
bereketli, uğurlu.
mürekkep:
terkip edilmiş, oluş-
muş, meydana gelmiş.
nihayet:
son, uç.
niyet:
bir işi yapmayı önceden dü-
şünme; amaç.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
risale-i nur:
Nur risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
taht-i tesirinde:
etkisi altında.
taklit etmek:
birinin yaptığının
aynısını yapmak.
tasdik etmek:
doğrulamak, onay-
lamak.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma.
tevfik:
başarı, muvaffakıyet.
uhde:
bir işi üzerine alma; söz ver-
me.
üstat:
muallim, usta.
vazife:
görev.
zat:
kişi.
âdeta:
sanki.
adî:
normal, basit, sıradan.
ayar:
değer.
beli:
kabul, evet.
canüdil:
içten gelerek, gönül-
den.
cevher:
esas, maya, öz.
dimağ:
akıl, şuur.
eda etmek:
yerine getirmek.
fakir:
zengin olmayan.
hakikat:
gerçek.
hakkıyla:
lâyıkıyla, gerektiği
gibi.
hata:
kusur, yanlışlık yapma.
ibraz:
belirtme, ortaya koyma,
meydana çıkarma, gösterme.
ifade:
bildirme, açıklama.
iktidar:
güç yetme, yapabil-
me.
isabet etmek:
doğru olanı
yapmak.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istinbat:
bir söz veya bir işten
gizli manayı ortaya çıkarma;
müçtehit veya büyük bir âli-
min gizli bir manayı içtihadı ile
meydana çıkarması.
ittiba-ı sünnet:
Peygamber
efendimizin bıraktıklarına uy-
mak, yolundan gitmek.
kabiliyet:
yetenek.
kebair:
günah.
kifayetsiz:
yetersiz.
kudret-i kalemiye:
yazı yaz-
ma kabiliyeti.
maddî:
maddeye ait.
maruzat:
arz olunanlar, arz
edilenler, takdim edilenler
merbutiyet-i halisâne:
ihlâs-
la, samimiyetle bağlanma.
meşbu:
doymuş, kanmış.
meşgul:
bir işle uğraşan, iş
görmekte olan kimse.
misal:
benzer, örnek.
muamele:
davranma, davra-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 311 |
m
ünazaraT
1...,301,302,303,304,305,306,307,308,309,310 312,313,314,315,316,317,318,319,320,321,...790
Powered by FlippingBook