Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 306

üçüncü Hakikat
: Hem eski said, hem yeni said;
hem maddî, hem manevî büyük bir hâdise, büyük ve
dehşetli ve tahribatçı bir zelzele-i beşeriye, osmanlı
memleketinde olacak diye hiss-i kablelvuku ile, eski sa-
id, mükerrer ve musırrâne haber veriyordu. Hâlbuki, o
his ile nur meselesinin aksi ile gayet geniş daireyi dar
görmüş. zaman, onu İkinci Harb-i Umumî ile tam tasdik
ettiği hâlde, onun o çok geniş daireyi osmanlı memleke-
tinde gördüğünü şöyle tabir ediyor ki:
İkinci Harb-i Umumî, beşere ettiği tahribat-ı azîme,
gerçi çok geniştir; fakat, hayat-ı dünyeviyeye ve bekasız
medeniyete baktığı cihetinde, osmanlıdaki tahribata nis-
peten dardır. osmanlıdaki manevî zelzele hayat-ı ebedi-
ye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zel-
zele-i maneviye-i İslâmiye, manen o İkinci Harb-i Umu-
mîden daha dehşetli olmasından, eski said’in o sehvini
tashih ediyor ve rüya-i sadıkasını tam tabir ediyor ve o
hiss-i kablelvukuunu gözlere gösteriyor. Ve o muteriz
ehl-i velâyeti zahiren haklı, fakat hakikaten eski said’in
o hissi daha haklı olduğunu ispatla, o velî zatın itirazını
tam reddediyor.
Said Nursî
(
emirdağ Lâhikası
, s. 666-672.
Yeni Asya neşriyat, eylül 2006)
aksi:
ters, zıt.
bekasız:
devam etmeyen.
beşer:
insan.
cihet:
yön.
daire:
alan.
dehşetli:
korkutucu; ürkütücü.
ehl-i velâyet:
erenler, Allah’ın
dostluğunu kazananlar.
gayet:
son derece.
gerçi:
her ne kadar.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hâlbuki:
oysa ki.
Harb-i Umumî:
Dünya Savaşı.
hayat-ı dünyeviye:
dünya hayatı.
hayat-ı ebediye:
ebedî olan ahiret
hayatı.
his:
duygu.
hiss-i kablelvuku:
bir şeyi olma-
dan önce hissetmek; önsezi.
ispat:
delil, kanıt.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
maddî:
maddeye ait.
manen:
duyguca, ruhça, mana
itibarıyla.
manevî:
maddî olmayan, ma-
na ile ilgili.
medeniyet:
medenîlik, uygar-
lık.
mesele:
konu, sorun.
musırrâne:
ısrarla.
muteriz:
itiraz eden, karşı çı-
kan.
mükerrer:
tekrarlanmış, tek-
rar olunmuş, iki veya daha faz-
la yapılmış, tekrarlı.
nispet:
kıyas.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
reddetmek:
kabul etmemek,
geri göndermek.
rüya-i sadıka:
doğru rüya.
saadet-i bâkiyenin:
kalıcı olan
ahiret mutluluğu.
sehiv:
yanlış.
tabir etmek:
yorum, yorumla-
mak.
tahribat-ı azîme:
büyük tahri-
bat.
tahribat:
yıkıp bozmalar.
tahribatçı:
yıkıp bozucu.
tasdik etmek:
doğrulamak,
onaylamak.
tashih etmek:
düzeltmek,
yanlışlardan arındırmak.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zahiren:
görünüşte.
zat:
kişi.
zelzele-i beşeriye:
insanlık
noktasından sarsıntı.
zelzele-i maneviye-i islâmi-
ye:
İslâmiyetteki manevî sar-
sıntı.
zelzele:
deprem.
m
ünazaraT
| 306 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,296,297,298,299,300,301,302,303,304,305 307,308,309,310,311,312,313,314,315,316,...790
Powered by FlippingBook