Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 272

dağılıp bazı seele ve acezeye neşvünema verdi. Bu çeş-
meye güzel bir mecra yapınız, mesai-yi şer’iye ile şu ha-
vuza dökünüz, sonra da bostan-ı kemalâtınıza su veriniz.
Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.
Sual:
“nedir o çeşme?”
Cevap:
zekât. sizler Hanefî ve Şafiîsiniz.
Sual:
'
‹p
G r
ân
°VÉn
a r
?n
H k
án
°†p
FÉn
Z r
Ön
gr
òn
J r
ºn
d r
¿p
G p
ân
ªr
©p
fn
h Gn
òs
Ñ`n
M
(1)
p
án
æjp
õn
îr
dG n
?r
?p
J
Cevap:(HaşİYe 1)
(2)
p
IÉn
cs
õdÉp
H o
ôn
gGn
õn
àn
J Én
ªs
fp
G k
In
hÉn
cn
P r
ºo
µ«p
a s
¿p
G r
?n
Ln
G
Sual:
“nasıl?”
Cevap:
eğer ezkiya, zekâvetlerinin zekâtını; ve ağni-
ya, velev zekâtın zekâtını milletin menfaatine sarf etse-
ler, milletimiz de başka milletlere yolda karışabilir.
Sual:
“daha başka?”
Cevap:
İanat-ı milliye-i İslâmiye denilen nüzur ve sa-
dakàt, zekâtın ammizadeleridirler; asabiyetini çekerler,
hizmette yardım edecekler.
Sual:
(HaşİYe 2)
“neden çok âdat-ı müstemirremizi tez-
yif ediyorsun?”
HaşİYe 1:
darılma, şu kelâm zekâtın postunu giymiş.
HaşİYe 2:
Bazı sualler komşu görünüyor; lâkin, ortalarında büyük bir
dere var. Hayal, bir balona binse ve eline bir dürbün alsa, ancak vatan-
larını bulabilir.
aceze:
âcizler, düşkünler, zayıflar.
âdat-i müstemirre:
kesintisiz de-
vam ederler
ağniya:
zenginler.
ammizade:
amca çocuğu.
asabiyet:
hısımlık, akrabalık; ırk-
tan gelen özellikler.
balon:
zeplin hava ulaşım aracı.
bostan-i kemalât:
mükemmellik,
olgunluk bahçesi.
dürbün:
uzağı yakında gösteren
bir araç.
ezkiya:
zekiler.
Hanefî:
Hanefî mezhebine bağlı.
haşiye:
dipnot.
hazine:
havuz; define.
ianat-i milliye-i islâmiye:
İslâm
milletinin, Müslümanların yardım-
ları.
kelâm:
söz, konuşma.
lâkin:
fakat, amma.
mecra:
yol.
menba:
kaynak.
menfaat:
fayda, kâr.
mesai-i şer’iye:
dinî gayret ve ça-
lışmalar; şeriatın emrettiği işler.
neşvünema:
büyüme ve yetişme,
gelişme.
nüzur:
adaklar, adamalar.
sadakàt:
sadakalar.
sarf etmek:
harcamak.
seele:
dilenci, dilenerek geçi-
nen.
sual:
soru.
Şafiî:
Şafiî mezhebine bağlı.
şayet:
eğer.
tezyif etmek:
küçük görmek,
alay etmek.
velev:
eğer, şayet, her ne ka-
dar, gerçi.
zekâvet:
zekilik; çabuk anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
m
ünazaraT
| 272 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Şayet kuruyup gitmez de o hazineye akarsa, ne iyi ne güzel!
2.
Evet, aranızda ancak zekât ile parlayıp çiçek açabilen bir zekâ var.
1...,262,263,264,265,266,267,268,269,270,271 273,274,275,276,277,278,279,280,281,282,...790
Powered by FlippingBook