Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 238

lezzeti ve tesellisi varsa, o da hürriyetleridir. lâkin, gü-
neş gibi parlak, her ruhun mâşukası ve cevher-i insani-
yetin küfvü o hürriyettir ki, saadetsaray-ı medeniyette
oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve
hulleleriyle mütezeyyinedir.
Sual:
“ne diyorsun? Şu sena ettiğin hürriyet hakkın-
da denilmiştir:
(1)
p
QÉs
Øo
µ`r
dÉp
H ¢s
ün
à`r
în
J Én
¡s
`f n
’ p
@ p
QÉs
ædÉp
H l
ás
jp
ôn
M l
ás
`ju
ôo
M
Cevap:
o bîçare şair, hürriyeti Bolşevizm mesleği ve
ibahe mezhebi zannetmiş. Hâşâ! Belki, insana karşı hür-
riyet, Allah’a karşı ubudiyeti intaç eder. Hem de çok
adamlar görmüşüm, sultan Abdülhamid’e Ahrardan zi-
yade hücum ederdi ve derdi: “Hürriyet ve
kanun-i esa-
sî’
yi otuz sene evvel kabul ettiği için fenadır.” İşte yahu,
sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdadını hürriyet
zanneden ve
kanun-i esasî’
nin müsemmasız isminden
ürken adamın sözünde ne kıymet olur? Belki, böyle di-
yenler öyledirler.
Hem de yirmi senelik İslâmiyet’in bir fedaîsi de demiş-
tir:
(HaşİYe)
(2)
p
¿Én
Á/
’r
G o
ás
«°p
UÉn
N Én
¡s
`fn
G r
Pp
G p
ø '
ªr
Ms
ôdG o
ás
«`p
£n
Y l
ás
`ju
ôo
M
Sual:
“nasıl, hürriyet imanın hassasıdır?”
Cevap:
zira, rabıta-i iman ile sultan-ı kâinat’a hiz-
metkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etme-
ye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye
HaşİYe:
güzel bir tarif.
ahrar:
hürriyetçiler; Meşrutiyet
devrindeki bir partinin ismi.
bîçare:
çaresiz.
Bolşevizm:
Rusya’da kanlı komü-
nist ihtilâli yapan gruba halk veri-
len ad.
cevher-i insaniyet:
insan olmanın
özü, mayası, esası.
evvel:
önce.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve ir-
fan itibarıyla olan yüksek derece.
fedaî:
kendini davasına adayan.
fena:
kötü.
hassa:
özellik.
hâşâ:
asla, kat’iyen, öyle değil.
haşiye:
dipnot.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hulle:
cennet elbisesi.
hücum etmek:
saldırmak.
hürriyet:
serbestiyet, özgürlük.
ibahe:
mübah kılma.
intaç etmek:
netice vermek, do-
ğurmak.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
kanun-i esasî:
anayasa; ana pren-
sipler, ana esaslar, ana kanun.
kıymet:
değer.
küfüv:
denklik; uygunluk.
lâkin:
ama, fakat.
marifet:
bilgi, bilme, tanıma, hü-
ner, anlatma, övme, ustalık.
mâşuka:
aşık olunan, sevilen.
mecbur:
zorlanmış, icbar görmüş.
meslek:
yol, usul, gidiş; sistem.
mezhep:
gidilen, tutulan, takip
edilen yol.
müsemmasız:
ismi olup kendisi
olmayan.
mütezeyyine:
ziynetlenen, süsle-
nen.
rabıta-i iman:
iman bağı.
rahman:
sonsuz merhamet
sahibi ve şefkatle bütün var-
lıkları rızıklandıran Allah.
ruh:
cevher, can.
saadetsaray-ı
medeniyet:
medeniyetle kurulan mutlu-
luk sarayı.
sena etmek:
överek bahset-
mek, övmek.
sual:
soru.
sultan-ı kâinat:
Allah.
sultan:
hükümdar.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme, hükmü altı-
na alma.
tarif:
tanıtma, bildirme.
tenezzül etmek:
kendine ay-
kırı düşen bir işi veya durumu
kabul etmek, alçalmak.
teselli:
rahatlık
tezellül:
alçalma, zillete düş-
me.
ubudiyet:
kulluk.
zannetmek:
sanmak. kesin
olarak bilmeksizin ihtimalle
hükmetme.
zira:
çünkü.
ziyade:
pek fazla.
m
ünazaraT
| 238 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Hürriyet cehenneme lâyıktır; çünkü, o kâfirlere mahsustur. (Hizanlı Şeyh Selim’in beyti.)
2.
Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesidir. Çünkü, o imanın özelliğidir.
1...,228,229,230,231,232,233,234,235,236,237 239,240,241,242,243,244,245,246,247,248,...790
Powered by FlippingBook