Fakat, sönmemek ve mahv olmamak için, Cenab-ı Fey-
yaz-ı Mutlak bize
(1)
Gƒo
b s
ô`n
Øn
àn
J n
’
ve
(2)
Gƒo
`£n
æ`r
?n
J n
’
ile ezel cani-
binden nida ediyor. evet, şeş cihetten nağme-i
Gƒo
`£n
æ`r
?n
J n
’
eyler huruş.
evet, zaruret ve incizap ve temayül ve tecarüp ve te-
cavüp ve tevatür, o katarat ve lemaatı musafaha ettire-
rek ortalarındaki mesafeyi tayyedip, bir havz-ı âb-ı haya-
tı ve dünyayı ışıklandıracak bir elektrik-i nevvareyi teşkil
edecektir. zira, kemalin cemali dindir. Hem din saadetin
ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.
(HaşİYe)
Sual:
“Şimdi, hürriyet bahsini sual edeceğiz. nedir
şu hürriyet ki, o kadar tevilât onda birbiriyle çekişiyorlar
ve hakkında acip, garip rüyalar görülür?”
Cevap:
Yirmi seneden beri onu, hatta rüyalarda ta-
kip eden ve o sevda ile her şeyi terk eden birisi, size gü-
zel cevap verebilir.
Sual:
“Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta,
âdeta, ‘Hürriyette, insan her ne sefahat ve rezalet işlese,
başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez’ di-
ye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?”
Cevap:
öyleleri hürriyeti değil, belki sefahat ve reza-
letlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan
mek.
incizap:
cezp edilme, çekilme.
işarat:
işaretler.
katarat:
katreler, damlacıklar.
kemal:
olgunluk.
lemaatı:
parıltılar.
mahv :
yok , harap.
mesafe:
uzaklık, ara.
musafaha:
iki elle yapılan tokalaş-
ma; sevgisini gösterme, kucaklaş-
ma.
nağme:
ezgi, ahenk, güzel ses.
nida etmek:
seslenmek, çağır-
mak; ses vermek.
rezalet:
aşağılık, bayağılık.
rezalet:
rezil, aşağılık bayağı işler.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
salimlik, eminlik; sıkıntı,
korku ve endişeden uzak olma.
sevda:
tutkunluk.
sual:
soru.
şeş:
altı sayı.
tayyetmek:
uçmak, atlamak.
tecarüp:
tecrübeler.
tecavüp:
cevaplaşma, birbirinin
ihtiyaçlarına cevap verme, karşı-
lıklı cevaplaşma.
tefsir etmek:
açıklama, yorumla-
ma.
temayül:
meyletme, yönelme,
eğilme.
teşkil etmek:
meydana getirmek.
tevatür:
içinde yalan ihtimali bu-
lunmayan ve birbirlerine kuvvet
veren haberlerden oluşan büyük
bir topluluğa ait haber.
tevilât:
teviller, yorumlar, tarifler,
açıklamalar.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yükseklik,
ululuk.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan.
zarar:
ziyan, kayıp, eksiklik.
zaruret:
mecburiyet, çaresizlik;
yoksulluk; sıkıntı.
zira:
çünkü.
ziya:
ışık.
acip:
hayret veren, hayrette
bırakan.
âdeta:
sanki.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
bahis:
konu.
canibinden:
tarafından.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hak-
kın lütuf ve ihsanı ile tecellisi.
Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak:
mutlak feyiz, bereket, bolluk
verici Allah.
cihet:
yön.
elektrik-i nevvare:
nurlu, par-
lak elektrik.
ezel:
başlangıcı olmayan.
fena:
kötü, olumsuz.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
haşiye:
dipnot.
havz-i âb-i hayat:
hayat su-
yunun havuzu.
hezeyan etmek:
saçmala-
mak, saçma sapan konuşmak,
sayıklamak.
his:
duygu.
huruş:
coşma, bağırma.
hürriyet:
Özgür olmak, özgür-
lük; 1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen
yeni sistemin halk arasındaki
adı.
ilân etmek:
duyurmak, bildir-
HaşİYe:
Acele etme; yani şifre gibi işaratı var.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 235 |
m
ünazaraT
1.
Ayrılığa düşüp dağılmayın. (Şura Suresi: 13.)
2.
Ümidinizi kesmeyin. (Zümer Suresi: 53.)