Cevap:
eğer Mehdî acele edip gelse, baş göz üstüne,
hemen gelmeli. zira, güzel bir zemin müheyya ve mü-
mehhet oldu; zannettiğiniz gibi çirkin değildir. güzel çi-
çekler, baharda vücutpezir olur. rahmet-i İlâhî şe’nin-
dendir ki, şu milletin sefaleti nihayetpezir olsun. Bunun-
la beraber, kim dese “zaman bütün berbat oldu,” eskisi-
ne temayül gösterse, bilmediği hâlde İslâmiyet’in muha-
lefetinden neş’et eden eski seyyiatı, bazı ecnebilerin zan-
nı gibi İslâmiyet’e isnat etmektir.
Sual:
“efkârı teşviş eden, hürriyet ve meşrutiyeti tak-
dir etmeyen kimlerdir?”
Cevap:
Cehalet ağanın, inat efendinin, garaz beyin,
intikam paşanın, taklit hazretlerinin, mösyö gevezeliğin
taht-ı riyasetlerinde, insan milletinden menba-ı saadeti-
miz olan meşvereti inciten bir cemiyettir.
(HaşİYe)
Be-
nîbeşerde ona intisap eden, bir dirhem zararını bin lira
milletin menfaatine feda etmeyen, hem de menfaatini ız-
rar-ı nâsta gören, hem de muvazenesiz, muhakemesiz
mana veren, hem de meyl-i intikam ve garaz-ı şahsîsini
feda etmediği hâlde mağrurâne millete ruhunu feda et-
mek davasında bulunan, hem de beylik veya tavaif-i mü-
lûk mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ı mutlak
manasında bir cumhuriyet gibi gayr-i makul fikirlerde bu-
lunan, hem de zulüm görmüş, kin bağlamış, hürriyet ve
me.
kin:
nefret.
mağrurâne:
gururlu bir şekilde,
kendini beğenerek.
mason:
dünyevî maksatlarla ku-
rulmuş, sıkı bir dayanışmayı esas
alan komiteci teşkilâtın mensubu.
mehdî:
Resulullahın neslinden ge-
len ahir zamanın en büyük mürşi-
di, hidayet edicisi, zamanın sahibi;
hidayete eren veya vesile olan.
menba-ı saadet:
mutluluk kayna-
ğı, sebebi.
menfaat:
fayda, kâr.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
meşveret:
işlerin danışıp görüşme
yoluyla çözümlenmesi; meclis.
meyl-i intikam:
intikam alma is-
teği.
mösyö:
Fransızca “bay, bey” de-
mektir.
muhakemesiz:
akıl yürütüp doğ-
ru netice elde edemeyen.
muhalefet:
karşıtlık, zıtlık.
müheyya:
hazır hale getirilmiş.
muhtariyet:
özerklik.
mukaddeme:
başlangıç.
mümehhet:
yayılmış, döşenmiş;
hazırlanmış.
muvazenesiz:
dengesiz, ölçüsüz.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nihayetpezir:
nihayet bulma, so-
na erme.
rahmet-i ilâhî:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlahî rahmet.
sefalet:
sefillik, perişaniyet, düş-
künlük; yoksulluk.
şe’n:
icap, gerek.
seyyiatı:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
taht-i riyaset:
reislik başkanlık al-
tında olma.
takdir etmek:
beğenmek.
tavaif-i mülûk:
tarihî bir olay ola-
rak, Abbasi Devletinin parçalan-
ması ile küçük devletlerin ortaya
çıkması; memleketlerin, devletle-
rin parçalanması.
temayül göstermek:
meyletmek,
yönelmek, eğilmek.
teşviş etmek:
karıştırmak, karma-
karışık etmek.
vücutpezir:
vücuda gelme.
zannetmek:
sanmak.
zannı:
sanma, kesin olarak bil-
meksizin kuvvetli ihtimalle hük-
metme.
zemin:
yer, temel.
zira:
çünkü.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
benîbeşer:
insanlar
cehalet:
bilgisizlik, cahillik.
cemiyet:
topluluk.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
ması seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlüğüyle te-
mel hak ve hürriyetleri sağla-
mayı amaçlayan idare şekli.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dirhem:
yaklaşık üç grama
denk olan bir ağırlık ölçüsü.
ecnebi:
yabancı.
efkârı:
fikirler, düşünceler.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fikir:
görüş, düşünce.
garaz:
kin.
garaz-ı şahsî:
kişisel düşman-
lık; kişiye ait amaç ve hedef.
gaybî:
görünmeyen.
gayr-i makul:
imkansız, ger-
çekleşmesi mümkün olma-
yan.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hâkim
olma hâli
hâlde:
durumda.
haşiye:
dipnot.
hazret:
saygı, ululama, yücelt-
me, övme maksadıyla kullanı-
lan tabir.
hükmeden:
yöneten.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçekle-
şen yeni sistemin halk arasın-
daki adı.
ihbar etmek:
haber vermek.
intikam:
öç alma.
intisap etmek:
bağlanmak.
isnat etmek:
dayanmak; da-
yandırmak.
istibdad-ı mutlak:
zulüm ve
baskının hüküm sürdüğü, hak
ve hukukun olmadığı keyfî
idare.
ızrar-ı nâs:
insanlara zarar ver-
HaşİYe:
Burada mason ve dönmelerin cemiyetinden haber vermek için-
de, bir çeyrek asır istibdad-ı mutlakla hükmeden bir hâkimiyeti gaybî ih-
bar eder.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 229 |
m
ünazaraT