Sual:
“Meclis-i Mebusanda Hristiyanlar, Yahudîler
vardır. onların reylerinin şeriatta ne kıymeti vardır?”
Cevap:
evvelâ
, meşverette hüküm ekserindir. ekser
ise Müslümandır, altmıştan fazla ulemadır. Mebus hür-
dür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. demek hâkim
İslâm’dır.
Saniyen
: saati yapmakta veyahut makineyi işletmek-
te, sanatkâr bir Haço ve Berham’ın reyi muteberdir; şe-
riat reddetmediği gibi, Meclis-i Mebusandaki mesalih-i si-
yasiye ve menafi-i iktisadiye dahi ekserî bu kabîlden ol-
duğundan, reddetmemek lâzım gelir. Amma ahkâm ve
hukuk ise, zaten tebeddül etmez, tatbikat ve tercihattır
ki, meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ah-
kâm ve hukuku suistimal etmemek ve bazı kadı ve müf-
tülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları
yapmak, etrafına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek
olamaz; gidilse, intihardır.
Sual:
“‘Adalettir’ diyorsun. neden tekâlif-i devlet, fu-
kara üstünde hafifleşmedi?”
Cevap:
Bir fark vardır: eskide varidat zayi olur gider-
di, şimdi millet rakîbdir. demek, evvel suya ve şûristana
atılırdı, şimdi tarlaya atılıyor veya atılacaktır. İşte, bir ne-
vi hafiflik...
Sual:
“Şu hükûmet ve türkler nasıl olsalar, biz rahat
edemiyoruz, yükselemiyoruz. Başımızı kaldırıp onların
üzerinden âleme temaşa etmek ve ellerimizi onlarla
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahkâm:
emirler, hükümler, buy-
ruklar.
âlem:
dünya.
amma:
ama, lâkin, ancak.
asıl:
soy, nesep.
Berham:
Yahudî isimlerinden.
ekser:
çoğunluk.
evvel:
önce.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
fukara:
fakirler.
Haço:
Rum ve Ermeni isimlerin-
den.
hâkim:
her şeyi hükmü altında tu-
tan, hükmeden.
hukuk:
haklar.
hükûmet:
devlet.
hüküm:
karar.
ihtiyaç:
muhtaç.
intihar:
kendini öldürme, canına
kıyma.
kabîl:
benzeri.
kadı:
hâkim.
kıymet:
değer.
lâzım:
lüzumlu, gerekli.
mebus:
halk tarafından seçilerek
meclise gönderilen, milletvekili.
meclis-i mebusan:
Osmanlı Parla-
mentosu; milletvekillerinin toplan-
dığı meclis.
menafi-i iktisadiye:
ekono-
mik menfaatler.
mesalih-i siyasiye:
siyasî fay-
da ve hikmetler.
meşveret:
işlerin danışıp gö-
rüşme yoluyla çözümlenmesi;
meclis.
millet:
halk, ulus.
muteber:
itibar edilir, güveni-
lir.
nevi:
çeşit, tür.
rakîb:
müfettiş, kontrolör; her-
hangi bir işte birbirinden üstün
olmaya çalışanlar.
reddetmek:
kabul etmemek.
reddetmemek:
kabul etmek.
rey:
görüş, fikir, düşünce, hü-
küm; oy.
sanatkâr:
sanatçı, usta.
saniyen:
ikincisi.
sual:
soru.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
sur:
hisar, duvar.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
şûristan:
çorak arazi, çöl.
tatbikat:
uygulama.
tebdil:
değiştirme, değişiklik,
başka bir hâle getirme
tebeddül etmek:
başkalaş-
mak, değişmek.
tekâlif-i devlet:
devletin yük-
lediği vazifeler, vergiler.
temaşa:
bakma, seyretme.
tercihat:
tercihler.
tesir:
etki.
ulema:
âlimler, bilginler.
varidat:
gelirler.
vazife:
görev.
zayi:
kaybolma.
m
ünazaraT
| 224 |
Eski said dönEmi EsErlEri