Cevap:
Manen her bir zamanın bir hükmü ve hüküm-
ranı vardır. sizin ıstılahınızca, o zamanın makinesini çe-
viren bir ağa lâzımdır. İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i
manevîsi kuvvet idi; kimin kılıcı keskin, kalbi kasî olsa idi,
yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu,
kuvveti, hâkimi, ağası
hak’
tır,
akıl’
dır,
marifet’
tir,
ka-
nun’
dur,
efkâr-ı amme’
dir; kimin aklı keskin, kalbi par-
lak olursa, yalnız o yükselecektir. İlim yaşını aldıkça teza-
yüt, kuvvet ihtiyarlandıkça tenakus ettiklerinden, kuvve-
te istinat eden kurun-i Vusta hükûmetleri inkıraza mah-
kûm olup, asr-ı hazır hükûmetleri ilme istinat ettiklerin-
den, Hızırvari bir ömre mazhardırlar.
İşte ey kürdler! sizin bey ve ağa, hatta şeyhleriniz da-
hi, eğer kuvvete istinat ile kılıçları keskin ise, bizzarure
düşeceklerdir; hem de müstahaktırlar. eğer akla istinat
ile, cebir yerine muhabbeti istimal ve hissiyatı efkâra tâ-
bi ise, o düşmeyecek, belki yükselecektir.
Sual:
“neden, şu inkılâb-ı hükûmet, her şeyde bir in-
kılâp getirdi?”
Cevap:
(1)
r
ºp
¡`p
cƒo
?o
e p
?ƒo
?o
°S '
¤n
Y ¢o
SÉs
ædn
G
sırrınca, istibdat
herkesin damarlarına sirayet etmişti, çok nam ve suret-
lerde kendini gösteriyordu, çok dam ve plânlar istimal
ediyordu. Hatta benim gibi bir adam, ilmi vasıta edip, ta-
hakküm ediyor idi veyahut sahavet-i milliyeyi suiistimal
ederdi. Veyahut şu şeyh gibi, necabeti sebebiyle herkes
onun hatırını tutarak –tutmakla mükellef bildiğinden– ta-
hakküm ve istibdat ediyordu.
kurun-i Vusta:
Orta Çağ; M.S. 395
yılından 1453’e kadar süren çağın
adı.
kuvvet:
güç, kudret.
mahkûm:
hükümlü, mecbur.
manen:
duyguca, ruhça, mana iti-
barıyla.
marifet:
bilgi, bilme, tanıma, hü-
ner, anlatma, övme, ustalık.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
müstahak:
lâyık.
nam:
ad, isim.
necabet:
neciplik, asalet.
ruh:
cevher, can.
sahavet-i milliye:
millî cömertlik,
zenginlik.
sirayet etmek:
bulaşmak, geç-
mek; yayılmak, dağılmak.
sual:
soru.
suiistimal:
bir şeyi kötüye kullan-
ma.
suret:
biçim, şekil.
şeyh:
bir tekke veya zaviyede
ders veren ve müritleri bulunan
kimse.
tâbi:
boyun eğen, bağlı kalan; biri-
nin arkası sıra giden, ona uyan;
tab’ eden, kitap basan; matbaacı.
tahakküm etmek:
zorbalık et-
mek, zorla hükmetmek, hükmü
altına almak.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme, hükmü altına alma.
tenakus:
azalma, eksilme.
tezayüt:
artma, çoğalma, fazlalaş-
ma.
vasıta:
vesile, sebep.
zaman-ı istibdat:
istibdat zamanı,
dönemi.
zaman-ı meşrutiyet:
meşrutiye-
tin hüküm sürdüğü zaman.
zemberek:
hareketi sağlayan güç
kaynağı, hareket yaptıran alet.
asr-ı hazır:
şimdiki zaman.
bizzarure:
kesinlikle, zarurî
olarak, mecburî olarak.
cebir:
zorlama, baskı.
dam:
tuzak.
efkâr-ı amme:
kamuoyu,
umumun fikri.
efkâr:
fikirler, düşünceler.
hak:
doğruluk, adalet.
hâkim-i manevî:
manen hük-
meden.
hâkim:
her şeyi hükmü altın-
da tutan.
hızırvari:
Hızır gibi.
hissiyatı:
hisler, duygular.
hüküm:
yargı.
hükümranı:
hükmü geçen,
hükmeden, hüküm süren.
ıstılah:
tabir, terim, ilim sözü.
ilim:
bilme, bilgi.
inkılâb-ı hükûmet:
değişen
hükümet.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir
hâle geçme; değişim, köklü
değişim.
inkıraz:
sönme, son bulma, yı-
kılma.
istibdat:
kanuna ve nizama
tâbi olmayan, keyfî, baskıcı
yönetim; zulüm ve tahakküm.
istimal etmek:
kullanmak.
istimal:
kullanma.
istinat etmek:
dayanmak.
istinat:
dayanma.
kanun:
yasa.
kasî:
katı, duygusuz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 217 |
m
ünazaraT
1.
İnsanlar kendi idarecilerinin yolundadırlar. (Keşfü’l-Hafâ, 2:311.)