elhâsıl, şu kitap tarafımdan cevap, onların canibinden
sual etmek vazifesiyle mükelleftir. Hem de siyaset tabip-
lerine teşhis-i illete dair hizmetle muvazzaftır.
ey ehl-i hamiyet, anlayınız! kürd ve emsali, fikren
meşrutiyetperver olmuş ve oluyorlar. lâkin, bazı memu-
run fiilen meşrutiyetperver olması müşküldür. Hâlbuki,
akılları gözlerinde olan avama ders veren fiildir.
İmdi, suale ve cevaba başlıyorum.
Sual:
“ey seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi
gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?”
Cevap:
Müjde getirdim.
Sual:
“Müjde ne demek? Bazılar, bize ‘sizin için fe-
nalık var.’ diyorlar.”
Cevap:
nurdan zarar gelmez; gelirse, huffaşa gelir,
murdar şeylere gelir. size, cemi kuvvetimle, yalnız kür-
distan’a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak
müjde veriyorum ki; umum İslâm’ın, lâsiyyema osmanî-
lerin, bahusus ekrad’ın saadetinin fecr-i sadıkının geldi-
ğini, hatta Başit başında görüyorum.
(1)
iu
ôn
©n
ªr
dG p
An
Ón
©r
dG »p
Hn
G p
?r
fn
G '
¤n
Y Ék
ªr
Zn
Q
Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi
gene erzan ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!
Sual:
“Biz öyle işitmedik.”
Cevap:
Şeytanın arkadaşları çoktur…
ağraz:
garazlar, kötü maksatlar.
âlem-i islâmiyet:
Müslüman mil-
letler, İslâm dünyası.
cebir:
zorlama, baskı.
esfel-i safilîn:
aşağıların en aşağısı;
cehennemin en aşağı tabakası.
gayet:
son derece.
gayrimüslim:
Müslüman olma-
yan.
halletmek:
kaldırmak, gidermek.
husumet:
düşmanlık.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
intihap:
seçme, tercih etme.
intizamsız:
düzgün olmayan, ter-
tipsiz, karışık.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
imdi:
şimdi.
inkılâb-ı azîm:
büyük değişik-
lik, dönüşüm.
kürdistan:
Osmanlı devleti za-
manında bir coğrafî bölge adı.
lâkin:
ama, fakat.
lâsiyyema:
bilhassa, hususan,
özellikle.
meşrutiyetperver:
meşruti-
yete değer veren, meşrutiyeti
çok isteyen.
murdar:
pis, kirli.
muvazzaf:
vazifeli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müjde:
sevindirici haber.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Osmanî:
Osmanlı devletini
teşkil eden insanlar.
paha:
fiyat, değer, karşılık.
saadet:
mutluluk.
seyda:
“üstadım ve efendim”
manasında âlimler için kullanı-
lan bir hitap şekli.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
tabip:
doktor.
teşhis-i illet:
hastalığın teşhisi.
umum:
bütün, genel.
vazife:
görev.
zarar:
ziyan, kayıp, eksiklik.
zulmet:
karanlık.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 207 |
m
ünazaraT
1.
[Ümitsizlik ve karamsarlığın sembolü olan Arab filozof ve şairi] Ebu Alâi’l-Maari’ye rağmen.