Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 197

madde-i rekabet mabeynimizde olmayan zatlara haset
ve garaz ve kendim için usandığım şöhretten ve çirkin
gördüğüm riyaseti istiyorum gibi kelimat-ı hodperestâne
ile kıymet-i zatiyelerini gösterdiler.
Ben şimdiye kadar hilâf ile vifakı yapmak fikrindey-
dim. enaniyete karşı gelmek, daha ziyade kabarmak
havfıyla ve
(1)
o
?u
ë n
ª°r
†n
J s
ºo
K k
án
d r
ƒ° n
U p
?p
WÉ n
Ñr
?p
d s
¿
p
G
emeliyle, hakika-
ti sükût içinde sakladım. Ve şimdi tam görünmeyen ve
müstakbel tarlasında mazarratla sümbüllenen ağrazın
zürraının boynunu zamanın sillesine havale eyledim.
(2)
o
¿
Én
e s
õdG o
¬n
Hs
On
G p
¿G n
ƒn
Hn
’r
G o
¬r
Hu
On
D
ƒo
j r
/n
r
øn
e
eğer dâiye-i teferrüt, ihtilâf, hodfüruşluk, meylü’l-ağa-
lık, milleti istihdam, aldanmak ve aldatmak sun’î kürdlük
muktezasında gösterilse, şahit olunuz, o kürdlükten isti-
famı veriyorum. Ve cesaret, sadâkat, diyanetin ünvanı
olan tabiî kürdlükle iftihar ediyorum. nasıl ki zaman-ı is-
tibdatta bu tabiî kürdlük için tımarhaneye düştüm; diva-
nelerin hekimine dedim: eğer müdahene, temelluk, ta-
zarru-i sennurî, tabasbus-i kelbî, menfaat-i umumiyeyi
menfaat-i şahsiyeye feda etmek aklın muktezasında ad-
dedilmek lâzım gelirse, şahit olunuz ben o akıldın istifa-
mı veriyorum ve divanelikle iftihar ediyorum.
ey kürdler!
tımarhaneyi kabul ettim ve kürdlüğü lekedar etme-
mek için irade-i padişahı ve maaş ve ihsan-ı şahaneyi
Eski said dönEmi EsErlEri
| 197 |
n
uTuk
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
kıymet-i zatiye:
şahsî kıymet;
kendi kıymeti.
kelimat-ı hodperestâne:
kendini
beğendirmeye yönelik sözler.
lâzım:
gerek.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
mabeyn:
ara.
madde-i rekabet:
rekabet gerek-
tiren husus.
mazarrat:
zararlar.
menfaat-i şahsiye:
kişisel menfa-
at, şahsî çıkar.
menfaat-i umumiye:
kamu yara-
rı, genelin faydası, millet menfaati.
meylü’l-ağalık:
ağa olma meyli,
isteği.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
müdahene:
dalkavukluk.
müstakbel:
gelecek zaman.
riyaset:
reislik, baş olma, başkan-
lık.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sun’î:
yapmacık, uydurma, sahte.
sükût:
sessizlik, suskunluk.
şahit:
şahitlik yapan, tanık.
şöhret:
nam, ün.
tımarhane:
akıl hastanesi.
tabasbus-i kelbî:
köpek gibi yal-
taklanma, dalkavukluk.
tabiî:
olağan, normal, yapmacık
olmayan.
tazarru-i sennurî:
kedi gibi yal-
varma.
temelluk:
yaltaklanma, dalkavuk-
luk.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vifak:
aynı düşüncede olma, uy-
gunluk, mutabakat.
zaman-ı istibdat:
istibdat zamanı,
dönemi (II. Abdülhamid dönemi
kastedilmekte).
zat:
kişi.
ziyade:
çok.
zürra’:
ekenler, ekiciler.
addedilmek:
sayılmak.
ağraz:
garazlar, kötü maksat-
lar.
dâiye-i teferrüt:
bağımsızlık,
ayrılıkçılık iddiası.
divane:
deli.
divanelik:
delilik.
diyanet:
dinine bağlılık.
emel:
şiddet arzu, ümit.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
feda etmek:
gözden çıkar-
mak, uğruna vermek.
fikir:
düşünce.
garaz:
kin.
hakikat:
gerçek.
haset:
kıskançlık, kıskanma.
havale eylemek:
üstüne bı-
rakmak, ısmarlamak.
havf:
korku, korkma.
hekim:
doktor, tabip.
hilâf:
karşı oluş, muhalefet.
hodfüruşluk:
kendini beğen-
dirmeye çalışmak.
iftihar etmek:
övünmek.
ihsan-ı şahane:
padişahın ih-
sanı, ikramı, hediyesi.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmaz-
lık, karışıklık, ikilik.
irade-i padişah:
padişahın di-
leği, tercihi.
istifa vermek:
bir işten kendi
isteğiyle vazgeçmek.
1.
Batıl ne kadar güçlü saldırsa da sonunda yok olup gider.
2.
Ana-babanın terbiye edemediğini zaman terbiye eder.
1...,187,188,189,190,191,192,193,194,195,196 198,199,200,201,202,203,204,205,206,207,...790
Powered by FlippingBook