hücum eden medeniyete karşı vahşetinizi muhafaza ede-
mezsiniz. Bu vahşet lâfzından darılmayınız. zira evvel
nefsime söylüyorum. Hem de kabahat hükûmetindir. İs-
tediğim nokta, kürdlük namus ve haysiyetini muhafaza
ve yiğit kahraman Arnavutlara meşrutiyet ve adalete hiz-
metle iktida ediniz. Bu hâl-i hazır, saadetimize herkesten
ziyade hizmet edecektir. Çünkü herkesten ziyade istib-
dattan biz zarar görmüşüz. güya bizden darılmıştılar,
mazi tarafına bizi sevk ediyorlardı. Beşaret ediyorum ki:
Yakın zamanda umum kürdistan’da medaris-i münderi-
seyi ihya ve olmayan yerlerde de medaris tesis edilecek-
tir, vesselâm.
Bediüzzaman
‡·
n
uTuk
| 192 |
Eski said dönEmi EsErlEri
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
beşaret etmek:
müjdelemek.
darılma:
küskünlük.
evvel:
önce.
güya:
sanki, sözde.
hâl-i hazır:
şimdiki durum.
haysiyet:
şeref, onur, itibar.
hizmet etmek:
bir uğurda bir işin
yapılması için çalışmak.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma.
hücum etmek:
saldırmak.
ihya:
diriltme, hayat verme.
iktida etmek:
tâbi olmak, uy-
mak.
istibdat:
kanuna ve nizama
tâbi olmayan, keyfî, baskıcı
yönetim; zulüm ve tahakküm.
kabahat:
suç, kusur.
kahraman:
yiğit, cesur.
kürdistan:
Osmanlı dönemin-
de doğuda bir coğrafî bölgeye
verilen isim.
lâfız:
söz.
mazi:
geçmiş zaman.
medaris:
medreseler, şimdiki
anlamda üniversiteler.
medaris-i münderise:
şimdi
olmayan medreseler, silinmiş,
izi kalmamış eğitim kurumları.
medeniyet:
medenîlik, uygar-
lık.
meşrutiyet:
bir hükümdarın
başkanlığı altındaki millet
meclisi ile idare edilen devlet
sistemi.
muhafaza etmek:
korumak.
muhafaza:
koruma.
namus:
edep, hayâ, ahlâk.
nefis:
kendi.
nokta:
konu, husus.
saadet:
mutluluk.
sevk etmek:
önüne katıp sür-
mek, yöneltmek.
tesis etmek:
kurmak, meyda-
na getirmek.
umum:
bütün, genel.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan
şey, medeniyetin zıddı.
vesselâm:
son söz budur.
zira:
çünkü.
ziyade:
pek fazla.