Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 185

İstanbul’da Kürdlere Edilen Telkinat
Ruhumu misafireten bir hamal cesedine gönderdim
ve hamal lisanıyla hamallara hitaben beyan-ı hâl et-
tim. Kusurumu müstear hamallığıma bağışlamalı.
ey Hamallar!
sizin kalbinizde bu fikri ekiyorum. zira kalbiniz hâlî ve
bozulmamıştır.
(1)
É n
æs
µ n
ª n
àn
a É k
«p
dÉn
N É k
Ñr
?n
b n
±n
OÉ° n
ün
a ¯i '
ƒn
¡r
dG n
±p
ô r
Yn
G r
¿n
G n
? r
Ñn
b Én
gGn
ƒn
g»/
fÉn
Jn
G
beytinin ruhu sizden tecelli edecek. kulak istemem, kalb-
le dinleyiniz. gayet kıymettar üç cevherimiz var; şeriat,
namus, gayret lisanıyla muhafazasını bizden istiyorlar.
Birincisi
İslâmiyet ki, milyonlarla şühedanın kan paha-
sıdır.
ikincisi
insaniyet ki, insanı umum âleme sultan eden
odur.
üçüncüsü
milliyetimiz ki, o âsârıyla hayy olan dahi se-
leflerimizle bir rabıta-i ittihadımızdır.
Bundan maada, bizim üç düşmanımız var; bizi mahve-
diyor:
Birincisi fakr
. Yalnız burada kırk bin hamal buna
canlı delillerdir.
ikincisi cehil
. Bu kırk binde kırk nefer mürebbîü’l-ef-
kâr olan gazeteyi bu zaman-ı terakkide okuyamamasıyla
müsbittir.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 185 |
n
uTuk
mak üzere alınmış, kendi malı ol-
mayan.
namus:
edep, hayâ, ahlâk.
nefer:
rütbesiz asker, er.
paha:
fiyat, değer.
rabıta-i ittihat:
birlik bağı.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
selef:
daha önce yaşamış olan
kimse, cet,.
sultan:
hükümdar.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
şüheda:
şehitler.
tecelli etmek:
görünmek, yansı-
mak.
telkinat:
telkinler; öğretmeler, öğ-
retilen şeyler.
umum:
bütün, genel.
zaman-ı terakki:
yükselme, geliş-
me, ilerleme vakti.
âlem:
dünya.
âsâr:
eserler.
beyan-ı hâl etmek:
vaziyeti,
durumu bildirmek, açıklamak.
beyit:
aynı vezinle yazılmış,
mana bakımından birbirine
bağlı iki bendlerden oluşan şi-
irlerde her bir bend.
cehil:
cahillik, bilgisizlik.
cevher:
esas, maya, öz.
delil:
şahit, belge, tanık.
fakr:
fakirlik.
fikir:
düşünce, görüş.
gayet:
son derece.
gayret:
çalışma, çabalama.
hâlî:
bir şeyden uzak, müstes-
na.
hayy:
diri, canlı.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek, yönelerek.
insaniyet:
insanlık.
islâmiyet:
Müslümanlık.
kıymettar:
kıymetli.
lisan:
dil.
maada:
başka, geriye kalan.
misafireten:
misafir olarak.
muhafaza:
koruma.
mürebbîü’l-efkâr:
fikirlerin
terbiye edicisi, olgunlaştırıcısı.
müsbit:
ispat eden, delil orta-
ya koyan, ispatlayan.
müstear:
ödünç olarak alın-
mış, geçici bir zaman kullanıl-
1.
Aşkı bilmezden evvel onun aşkı ile karşılaştım. Kalbimin boşluğundan istifade edip orayı
mekân eyledi.
1...,175,176,177,178,179,180,181,182,183,184 186,187,188,189,190,191,192,193,194,195,...790
Powered by FlippingBook