4. sû-i tâli’ cihetiyle ve sû-i intihap tarikıyla müşkilü’t-
tahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi
heva ve hevese muvafık zünup ve mesavi-i medeniyeti
tutî gibi taklittendir ki, bu netice-i seyyie zuhur ediyor.
Memurin hakkıyla vazifesini ifa etse, memur olmayan il-
caat-ı zamana muvafık sa’yetse, sefahate vakit bulama-
yacaktır. Bu iki kısmın herhangisinde bir fert, sefahate
inhimak gösterdi ise, bu, heyet-i içtimaiye içinde muzır
bir mikrop suretine giriyor.
Beşinci Hakikat:
zaman-ı sabıkta revabıt-ı içtima ve le-
vazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür
ve teşaub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri devle-
tin idaresine yarı kâfi gibi idi. Amma bu zamanda reva-
bıt-ı içtima o kadar tekessür etmiş ve levazım-ı taayyüş o
derece taaddüt etmiş ve semerat-ı medeniyet o kadar te-
fennün etmiş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde
olan Meclis-i Mebusan ve fikr-i ümmet makamında olan
meşveret-i şer’î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilin-
de bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare
ve terbiye edebilir. Bu hakikate misal, eski hükûmet-i
müstebide ve yeni hükûmet-i meşrutadır.
“üçüncü Hakikat”in bana verdiği vazife ile ve hürriye-
tin ferman-ı mezuniyetiyle üç şey ihtar ediyorum:
•
Birincisi
: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni
zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i
devletin birden memurini ref’ ve yenilerini ikame eyle-
mesi muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 179 |
n
uTuk
kalil:
az.
kuvvet-i medeniyet:
medeniyet
kuvveti.
levazım-ı taayyüş:
yaşamak, ge-
çinmek için gerekli olan şeyler.
makam:
manevî mevki.
meclis-i mebusan:
Osmanlı Parla-
mentosu; milletvekillerinin toplan-
dığı meclis.
mehasin:
güzellikler, hüsünler, iyi-
likler.
memurîn:
memurlar.
menzil:
yer; koruma alanı.
mesavi-i medeniyet:
medeniye-
tin kötülükleri, günahları.
meşveret-i şer’î:
dine, şeriata uy-
gun olarak yapılan meşveret.
muhal:
imkânsız.
muvafık:
uygun.
muzır:
zararlı.
müşkilü’t-tahsil:
elde etmesi zor,
müşkül olan.
müteazzir:
meydana gelmesi zor
olan, güç, zor.
netice-i seyyie:
kötü sonuç.
ref’:
kaldırma, giderme.
revabıt-ı içtima:
toplumu birbiri-
ne bağlayan bağlar.
sa’yetmek:
çalışmak.
sefahat:
beyinsizlik, zevk ve eğ-
lenceye aşırı derecede düşkünlük.
semerat-ı medeniyet:
uygarlığın
meyveleri, faydalı neticeleri.
seyf:
kılıç.
sû-i intihap:
kötü tercih, kötü se-
çim.
sû-i tâli’:
bağhtıszlık, kötü tâli'.
suret:
biçim, şekil.
taaddüt etmek:
çoğalmak, sayısı
artmak.
tahallül:
bozulma, değişme; ayrış-
ma.
tarik:
yol; usul; meslek; vasıta, se-
bep.
tefennün etmek:
ilim ve sanatla
değişikliğe uğramak.
tekessür etmek:
çoğalmak, art-
mak.
tekessür:
çok olma, çoğalma.
terk etmek:
bırakmak, vazgeç-
mek.
teşaub:
şubelere, kollara, sınıflara
ayrılma.
teşekkül eylemek:
şekillenmek,
meydana gelmek.
tutî:
papağan.
zaman-ı sabık:
geçmiş, önceki dö-
nem.
zerrat:
moleküller.
zuhur etmek:
ortaya çıkmak,
meydana gelmek.
zünup:
günahlar.
amma:
ama, lâkin, ancak.
binaenaleyh:
bunun üzerine,
bundan dolayı.
cihetiyle:
bakımından, yönün-
den.
cism-i devlet:
devletin yapısı,
bünyesi.
ferman-ı mezuniyet:
mezuni-
yet fermanı, izin belgesi, izin
emri; diploma.
fert:
kişi, birey.
fevaid-i medeniyet:
medeni-
yetin faydaları.
fikr-i ümmet:
Müslümanların
düşüncesi.
hakikat:
gerçek.
heva:
istek, heves, nefsin ar-
zusu.
heyet-i içtimaiye:
toplum ha-
yatı, sosyalleşmiş toplum.
hükmünde:
yerinde; değerin-
de.
hükûmet-i meşruta:
meşruti-
yet hükûmeti.
hükûmet-i müstebit:
baskıcı
hükümet.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçekle-
şen yeni sistemin halk arasın-
daki adı.
hürriyet-i efkâr:
fikir hürriye-
ti.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevrilmesi.
ifa etmek:
yerine getirmek,
yapmak, iş görmek.
ihtar etmek:
uyarmak.
ikame eylemek:
yerleştir-
mek, yerine koymak.
ilcaat-ı zaman:
zamanın zor-
lamaları, çağın mecburiyetleri.
inhimak göstermek:
ahmak
olmak, ahmaklaşmak.
kâfi:
yeter.
kalb-i millet:
toplumun kalbi.