Hürriyete Hitap
(1)
ey Hürriyet-i Şer’î!
öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir seda ile ça-
ğırıyorsun; benim gibi bir Şarklıyı tabakat-ı gaflet altında
yatmışken uyandırıyorsun. sen olmasaydın ben ve
umum millet zindan-ı esarette kalacaktık. seni ömr-i
ebedî ile tebşir ediyorum. eğer aynülhayat şeriatı men-
ba-ı hayat yapsan ve o cennette neşvünema bulsan, bu
millet-i mazlumenin de eski zamana nispeten bin derece
terakki edeceğini müjde veriyorum. eğer hakkıyla seni
rehber etse, ağraz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar
etmezse,
(2)
o
¬n
d o
ás
æ p
Ÿr
Gn
h ! o
án
ªn
¶n
©r
dn
G
, ki bizi kabr-i vahşet ve is-
tibdattan ihraç ve cennet-i ittihat ve muhabbet-i milliye-
ye davet etti.
Yâ rab! ne saadetli bir kıyamet ve ne güzel bir haşir
ki,
(3)
p
ä r
ƒn
`Ÿr
G n
ó r
©n
H o
å r
© n
Ñ`r
dGn
h
hakikatinin küçük bir misalini bu
zaman bize tasvir ediyor. Şöyle ki:
Asya’nın ve rumeli’nin köşelerinde medfun olan
medeniyet-i kadime hayata başlamış ve menfaatini
mazarrat-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenler
(4)
Ék
HGn
ôo
J o
âr
æ`o
c»/
æn
à r
«n
dÉn
j
demeye başladılar. Yeni hükûmet-i
meşrutamız mu’cize gibi doğduğu için, inşaallah, bir
n
uTuk
| 170 |
Eski said dönEmi EsErlEri
ağraz-ı şahsî:
kişisel kin husumet,
garaz.
arzu etmek:
istemek.
aynülhayat:
ebedî hayatı kazan-
mayı temin eden manevî değerler.
cennet-i ittihat:
birlik ve beraber-
lik cenneti.
davet etmek:
çağırmak.
derç etmek:
almak, dâhil etmek.
divan-ı Harb-i örfî:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin bir eseri.
fikr-i intikam:
intikam düşüncesi.
hakikat:
gerçek.
haşir:
diriliş.
hitap:
söz söyleme, topluluğa ve-
ya birisine karşı konuşma.
hükûmet-i meşruta:
meşrutiyet
hükûmeti.
hürriyet:
1908 de II. Meşrutiyetin
ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni
sistemin halk arasındaki adı.
hürriyet-i şer’î:
İslâm’ın öngördü-
ğü hürriyet, özgürlük.
ihraç:
dışarı çıkarma, atma.
inşaallah:
Allah dilerse.
istibdat:
keyfî yönetim; zulüm ve
baskı.
kıyamet:
büyük yıkım.
kabr-i vahşet:
korkunç mezar; sı-
kıntılı yer.
lekedar:
lekeli, lekelenmiş.
mazarrat-ı umumiye:
umuma ait
zararlar, herkesin zararları, herke-
sin zarar görmesi.
medeniyet-i kadime:
eski mede-
niyet.
medfun:
defnedilmiş, gömülmüş.
menba-ı hayat:
hayat kaynağı.
menfaat:
fayda, kâr.
millet:
halk, ulus.
millet-i mazlume:
zulme uğramış
mazlummillet.
minnet:
iyilik yapana karşı
duyulan teşekkür, gönül borcu.
misal:
örnek.
mu’cize:
olağanüstü hâl ve hare-
ketler.
muhabbet-i milliye:
millî sevgi,
millet sevgisi.
müjde:
sevindirici haber.
müthiş:
hayret edilecek, şaşılacak
kadar değişik.
neşvünema:
büyüme ve yetişme,
gelişme.
nispeten:
oranla, kıyaslayarak.
ömr-i ebedî:
ebedî, sonsuz ömür.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rehber:
yol gösteren, kılavuz.
saadetli:
mutluluk verici.
seda:
ses.
şark:
doğu.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
tabakat-ı gaflet:
gaflet, taba-
kaları.
tasvir etmek:
tanımlamak.
tebşir etmek:
müjdelemek.
terakki etmek:
yükselmek,
ilerlemek, gelişmek.
umum:
bütün, genel.
zindan-ı esaret:
esirlik zinda-
nı.
1.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî, bu nutku gözden geçirerek bir özetini Tarihçe-iHayat’ta,
tamamını da Divan-ıHarb-iÖrfî’de derç etmiştir. Biz de buraya Divan-ıHarb-iÖrfî’deki
şekliyle alıyoruz.
2.
Büyüklük Allah’ındır ve minnet de yalnız Ona mahsustur.
3.
Öldükten sonra diriliş.
4.
Keşke toprak olaydım. (Nebe' Suresi: 40.)