yaşamasına istidat vermiş. kitab-ı Avrupa sahaifi bunu
alenen gösteriyor.
(1)
eğer den i l se
: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaifeyi
adî adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve
dehşetli kaviyyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti omuzun-
da taşıyacak harika ve dâhi adamlar lâzımken, Asya ve
rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi?
Buna cevap
: eğer başka inkılâplar başa gelmezse,
evet.
Ve
Üçüncü Hakikate
dikkat et. Şöyle ki:
Bu zaman-ı mazide insan istidad-ı gayr-i mütenahiye
malik iken, o kadar dar ve mahdut daire içinde hareket
ediyordu ki, güya insan iken hayvan gibi yaşadığından,
efkâr ve ahlâkı o daire nispetinde tedenni etmiş ve mah-
sur kalmıştı. Şimdi bu şer’î hürriyet-i âdilâne eğer yaşa-
sa ve bozulmazsa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini parala-
makla ve istidad-ı terakkiye karşı setleri hercümerç ede-
rek o küçük daireyi dünya kadar tevsi edebilir. Hatta be-
nim gibi bir köylü adam, süreyya kadar ulvî olan idare-i
umumîyi nazara alacak, âmâl ve müyûlâtın filizlerini ora-
da bağlayacak. Ve herbir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz
ile zîmedhal bulunacağından, himmeti süreyya kadar
teali ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i
osmaniye kadar tevessü edeceğinden, eflâtun’ları ve İb-
ni sina’ları ve Bismarck’ları ve dekart’ları ve taftaza-
nî’leri, inşaallah, geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve ru-
meli tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden
kaviyyen ümitvarız.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 177 |
n
uTuk
hale geçme, değişme, dönüşme.
inşaallah:
Allah dilerse.
istidad-ı gayr-i mütenahi:
hudut-
suz, sınırsız yetenek, kabiliyet.
istidad-ı terakki:
ilerleme, geliş-
me, yükselme yeteniği, kabiliyeti.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kaviyyen:
kuvvetle, güçlü olarak.
kitab-ı avrupa:
Avrupa kitabı; Av-
rupa tarihi ve olayları.
mahdut:
sınırlandırılmış.
mahsul:
verim.
mahsulât:
meyveler, ürünler.
mahsur:
sınırlı.
malik:
sahip.
memalik-i Osmaniye:
Osmanlı
memleketi.
metin:
güçlü, sağlam, dayanıklı.
misal:
örnek.
müyulât:
meyiller, yönelişler.
nazara almak:
bakmak, dikkat et-
mek.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet; oran.
paralamak:
parçalamak.
sahaif:
sayfalar.
set:
engel.
süreyya:
Ülker yıldızı, Pervin.
şer’î:
dine uygun, İslâmî.
şübban-ı vatan:
vatanın gençleri,
vatanın yiğitleri.
tavır:
davranış; durum.
teâlî:
yükselme.
tedenni etmek:
gerilemek.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
tevessü etmek:
genişlemek, ya-
yılmak.
tevsi etmek:
genişletmek.
ulvî:
yüksek, yüce.
ümitvar:
ümitli.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zîmedhal:
girilecek yer, kapı.
1.
İlk baskıda “Bu hakikate misal isterseniz eski hükûmetimize ve yeni hükûmetimize bakı-
nız” cümlesi de yer alır.
adî:
normal, basit, sıradan.
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
alenen:
apaçık.
âmâl:
emeller, istekler, arzu-
lar.
dâhî:
çok zeki.
dehşetli:
korkunç, müthiş, he-
yecan verici.
efkâr:
fikirler, düşünceler.
emel:
şiddet arzu, ümit.
fiil:
iş.
fikr-i beşer:
insan fikri, düşün-
cesi.
filiz:
taze sürgün.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
hercümerç:
darmadağın.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme, emek sarf
etme.
hükûmet-i zaife:
zayıf, güçsüz
hükümet.
hürriyet-i âdilâne:
adaletli
hürriyet; adaleti sağlayan ve
adaletli dağılan hürriyet.
idare etmek:
memleket işleri-
ni yürütmek, çekip çevirmek.
idare-i umumî:
genelin yöne-
timi, millet idaresi.
ihtizaz:
haz duyma, keyif al-
ma, hoşlanma..
inkılâp:
bir hâlden başka bir