adem-i müsavatın mahsulü olan fikr-i istilâ yardımıyla bir
mücadele-i keşmekeş intaç edeceğinden, öyle bir zenb-i
azîm olur ki, hürriyetteki hasene-i uzmaya menafi-i umu-
mî mizanıyla tartılsa muvazi, belki ağır gelecektir.
seviye-i irfanı bir mütemeddin devletin –Alman gibi–
libas-ı siyaseti, kamet-i istidadımıza ya kısa veya uzun
olacaktır. zira seviyemiz bir değildir. tıbbın eski bir düs-
turudur ki, her illet zıdd-ı tabiatıyla tedavi olunur. Bina-
enaleyh, mizac-ı ittihad-ı millete arız semum-i istibdat ile,
istidat ve meyl-i iftirak marazını izale veya tevkif lâzım-
ken, adem-i merkeziyet fikriyle veyahut onun kardeşioğ-
lu gayr-i mahlût siyasî kulüpler sirayetine yardım ve önü-
ne menfezler, kapılar açmak muhalif-i kaide-i hikmet ve
tıp olduğundan, bir deha-i mücessemin, ki fatiha-i zaferi
istihsal, hasene-i uzma-i hürriyet ve ittihad-ı milleti iken,
böyle bir iftirak zenb-i azîmiyle hatime çekmek, on üç
asır evvel ölmüş asabiyet-i cahiliyeyi ihya ile fitneyi ikaz
etmek ve Asya’nın mahall-i saadetimiz olan sema-i istik-
beldeki cinanı cehenneme döndürmek, hamiyet ve ulüv-
vücenaplarına yakıştıramıyorum.
onun tevili güzel; fikren taakkul edebiliriz, amma isti-
dadımızla amelen tatbik edemeyiz. tatbikine çok zaman
lâzım. Biz ki ekseriz, muvahhidiz; tevhidle mükellef oldu-
ğumuz gibi, ittihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile
muvazzafız. eğer unsur lâzım ise, unsur için bize İslâmi-
yet kâfidir.
Said
OK
n
uTuk
| 184 |
Eski said dönEmi EsErlEri
adem-i merkeziyet:
bir idareye
bağlı olan bölümlerin, kendi ken-
dilerini idâre etme sistemi, yerin-
den yönetim.
adem-i müsavat:
eşitliğin olma-
ması.
amelen:
fiilen, işleyerek, çalışarak,
yaparak.
amma:
ama, lâkin, ancak.
arız:
mâni olan her şey.
asabiyet-i cahiliye:
cahillikten or-
taya çıkan ırkçılık.
binaenaleyh:
bunun üzerine, bun-
dan dolayı.
cinan:
bahçeler, cennet.
deha-i mücessem:
görünen üstün
zekâ.
düstur:
kanun, kaide.
fatiha-i zafer:
zaferin başlangıcı.
fikren:
düşünerek, zihnen.
fikr-i istilâ:
üstün gelme fikri, üste
çıkma düşüncesi.
fitne:
ahlâkta ve toplum düzenin-
de azgınlık ve bozgunculuk, baş-
tan çıkarma.
gayr-i mahlût:
karışık olmayan.
hamiyet:
gayret; millî onur ve
haysiyet.
hasene-i uzma:
çok büyük güzel-
likler.
hasene-i uzma-i hürriyet:
hürri-
yetin büyük güzellikleri.
hatime çekmek:
son vermek, bi-
tirmek.
iftirak:
hicran, ayrılık.
ihya:
diriltme, hayat verme.
ikaz etmek:
uyandırmak.
illet:
hastalık.
intaç etmek:
netice vermek, do-
ğurmak.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istihsal:
üretme, ortaya çıkarma.
ittihad-ı millet:
milli birlik.
ittihat:
bir olma, birleşme; aynı fi-
kirde olma, aynı noktada birleş-
me.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kamet-i istidat:
kabiliyet, yete-
nek bedeni, boyu.
kulüp:
cemiyet, dernek.
libas-ı siyaset:
siyaset elbisesi.
mahall-i saadet:
mutluluk yeri.
mahsul:
hâsıl olan meydana çıkan
şey.
maraz:
dert, belâ.
menafi-i umumî:
genel fayda,
umuma ait faydalar; halkın yararı-
na.
menfez:
delik, yarık, ağız.
meyl-i iftirak:
ayrılık eğilimi.
mizac-ı ittihad-ı millet:
milli birli-
ğin karakteri.
mizan:
ölçü.
muhabbet-i milliye:
millî muhab-
bet, millî sevgi, kendi milletine du-
yulan sevgi.
muhalif-i kaide-i hikmet ve tıp:
tıp ilmine ve hikmete aykırı kural.
muvahhit:
tevhid eden, Ce-
nab-ı Hakkın varlığına ve birli-
ğine inanan, Allah’ı birleyen.
muvazi:
birbirine denk.
muvazzaf:
vazifeli.
mücadele-i keşmekeş:
kar-
makarışık mücadele.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
mütemeddin:
medenîleşmiş,
ilerlemiş, medenî.
sema-i müstakbel:
gelecek
semasi.
semum-i istibdat:
istibdat
zehri.
seviye-i irfan:
ilim ve zekâ yö-
nüyle olgun.
sirayet:
bulaşma, geçme; ya-
yılma, dağılma.
tıp:
sağlık bilimi, tabiplik, dok-
torluk, hekimlik.
taakkul etmek:
akıl erdirmek,
zihin yorarak anlamak.
tatbik etmek:
yerine getir-
mek, uygulamak.
tedavi:
iyileştirme.
tesis etmek:
kurmak, meyda-
na getirmek.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
tevil:
yorumlama, yorum.
tevkif:
uygun düşürme, bir şe-
yi uygun duruma getirme;
durdurma.
ulüvvücenap:
cömertlik, bü-
yüklük.
unsur:
kök, ırk, milliyet.
zıdd-ı tabiat:
yapısının aksi.
zenb-i azîm:
büyük günah.
zira:
çünkü.