Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 191

ve cebir yerine akıl ve adaleti istimal ediniz; ve tahvif
yerinde muhabbeti ikame ediniz, tâ riyasetiniz berdevam
olsun.
mâhâsıl
: efendimiz o kadar haşmetli ağalık kürkünü
milletine bağışladı. siz de o eski ve kehlelenmiş ağalık
abasını bir hulle-i adalete tebdil ediniz.
ey Bağlı Arslanlar Gibi efrad-ı ekrad!
Şimdiye kadar iki cihetle esirdiniz: Biri hükûmet-i müs-
tebidenin tekâlif-i zalimânesiyle, diğeri bazı zalimlerin
gasp ve garet-i tecavüzatıyla. Şimdi bu inkılâb-ı azîmden
sonra azadesiniz. Her biriniz âleminizde hükûmet-i meş-
ruta-i meşruanın tekâlif-i âdilânesine itaat ve hukuk-i gay-
ra men-i tecavüz şartıyla birer padişah gibisiniz. Bu salta-
nat-ı şahsiyeyi muhafaza, teşebbüs-i şahsî ile ellerinizden
geldiği kadar bu ittihad-ı millete ve meşrutiyete her cihet-
le hizmet ediniz. zira bizim, belki umum millet-i İslâm’ın
ve mutlak osmanlıların necat ve hayatı, bu ittihad-ı mil-
letle kaimdir.
ey umum ekrad!
gözünüzü açınız; sabah geldi. Ve müteyakkız olunuz;
sizin ihtilâf ve vahşetinizden efkâr-ı faside sahibi istifade
etmesin. Bu şanlı olan ittihad-ı milleti fena bir hastalığa
hedef etmesinler. zira o vakit bütün millet ve İslâmiyet
size davacı olacaktır. zaman size sille vurmakla o ihtilâf
ve keşmekeşi atacaktır. namusunuzu isterseniz tokat
yemeden atınız. Bunu da muhakkak bilin: Her tarafa
Eski said dönEmi EsErlEri
| 191 |
n
uTuk
miş.
keşmekeş:
karışıklık.
mâhâsıl:
netice, sonuç.
men-i tecavüz:
tecavüz etmeme,
ilişmeme; haklara saldırmama.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
millet:
halk, ulus.
millet-i islâm:
Müslümanlar.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
muhakkak:
şüphesiz, mutlak,
doğru, gerçek.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
müteyakkız:
uyanık.
namus:
edep, hayâ, ahlâk.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
padişah:
hükümdar, sultan.
riyaset:
reislik, baş olma; başkan-
lık.
saltanat-ı şahsiye:
hürriyetin kişi-
ye verdiği değer, makam.
şanlı:
ünlü, şerefli.
tahvif:
korkutma, korkuya düşür-
me, ürkütme.
tebdil etmek:
değiştirmek, deği-
şiklik, başka bir hâle getirmek.
tekâlif-i âdilâne:
adalet ilkeleri
gözetilerek yüklenen sorumluluk-
lar, istekler.
tekâlif-i zalimâne:
zalimce olan
vergiler, yükümlülükler.
teşebbüs-i şahsî:
kişisel girişim.
umum:
bütün, genel.
vahşet:
yabanî ve vahşî olan şey,
medeniyetin zıddı.
vakit:
zaman.
zalim:
zulmeden.
zira:
çünkü.
aba:
ekseriyetle yünden yapı-
lan bol giyimli bir elbise.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, hakkaniyet, âdillik.
âlem:
dünya.
azade:
hür, serbest.
berdevam:
devamlı, daimi,
sürekli..
cebir:
zorlama, baskı.
cihet:
yön.
efkâr-ı faside:
bozuk fikirler.
efrad-ı Ekrad:
Kürdler.
Ekrad:
Kürdler.
fena:
kötü.
garet-i tecavüzat:
saldırılarla
yağmalama.
gasp:
başkasının malını rızası
olmadan zorla almak.
haşmetli:
ihtişamlı, gösterişli,
heybetli.
hayat:
yaşayış, yaşama.
hedef:
gaye, maksat.
hukuk-i gayr:
başkasının hak
ve hukuku.
hulle-i adalet:
adalet elbisesi.
hükûmet-i meşruta-i meşru-
a:
meşru ve İslâm’a uygun
olan meşrutiyet hükümeti.
hükûmet-i müstebide:
baskı
uygulayan yönetim.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmaz-
lık, karışıklık, ikilik.
ikame etmek:
meydana koy-
mak, vücuda getirmek.
inkılâb-ı azîm:
büyük deği-
şim.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istifade etmek:
yararlanmak.
istimal etmek:
kullanmak.
itaat:
boyun eğme.
ittihad-ı millet:
milletin birliği,
millî birlik.
kaim:
ayakta duran, devamlı.
kehlelenmiş:
yaşlanmış, eski-
1...,181,182,183,184,185,186,187,188,189,190 192,193,194,195,196,197,198,199,200,201,...790
Powered by FlippingBook