Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 194

birisi de hukukullah tabir olunan menafi-i umumiyedir–
yerleştirilmesi için müzahemet yoktur. Buna mikyas, ga-
yet kıymettar ve kemal-i hakikî ve süreyya kadar ulvî
olan zülâl-i velâyet gibi umurlarda haset yoktur. Ve ga-
yet dûnkıymet ve emr-i itibarî ve serap ve serâ nispetin-
de olan rütbelerden ve seriüzzeval hüsün ve kuvvette ha-
set gayet çoktur.
Üçüncü Hakikat:
İbadet ve camideki müsavat üssüle-
sas-ı meslek edilse, umur-i uhreviyeden olan hamiyet-i
millî kuvvetiyle ve teşebbüs-i şahsî yardımıyla cüz’î mu-
habbetler öyle bir cazibe-i umumiyeyi teşkil eder ki, kürd
gibi bir kitle-i azîmeyi küre gibi tedvir edecektir. lâkin
haysiyet-i itibariyeyi ele almak o müsavat-ı asliyeyi ihlâl
etse, akreplerin yuvası gibi ağraz ve enaniyetler intişara
başlayacaktır ki, tiryak yine o müsavattır. zira herkesin
bir enesi var.
ne nesl iledir, ne sâl iledir,
ne câh iledir, ne mal iledir;
Begim, ululuk kemal iledir!
beyti bu hakikate şahittir.
Dördüncü Hakikat:
Bir hasta, hekime karşı üç hâlde
bulunur.
Birincisi
: gözünü kapar hiçbir şey söylemez; hekim de
hiç ehemmiyet vermez, kâh zehir kâh ilâcı verir –istib-
datta, milletin hâli gibi.
n
uTuk
| 194 |
Eski said dönEmi EsErlEri
ağraz:
garazlar, kötü maksatlar.
begim:
beyim.
câh:
makam, mevki.
cami:
Müslümanların bir araya
gelmek ve namaz kılmak için özel
olarak yaptıkları ibadethane.
cazibe-i umumiye:
genel çekim
gücü.
cüz’î:
küçük.
dûnkıymet:
değersiz, kıymetsiz,
adî.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
emr-i itibarî:
gerçekte olmayıp da
var sayılan, farazî konu.
enaniyet:
gurur, kibir hâli, kendini
beğenme, bencillik, egoistlik.
ene:
benlik.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
hâl:
durum, vaziyet.
hamiyet-i millî:
millet için, milli
gayeler uğruna fedakarlıkta bu-
lunma, çalışma, gayret etme.
haset:
kıskançlık, kıskanma.
haysiyet-i itibariye:
göreceli, iti-
barî onur, haysiyet.
hekim:
doktor, tabip.
hukukullah:
kamu yararı.
hüsün:
güzellik.
ibadet:
kulluk görevi.
ihlâl etmek:
halel getirmek, boz-
mak.
intişar:
yayılma, dağılma, neşro-
lunma.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm..
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kâh:
zaman olur, bazen.
kemal:
olgunluk.
kemal-i hakikî:
gerçek olgun-
luk, fazilet, erdem.
kitle-i azîme:
büyük topluluk.
lâkin:
amma, fakat.
menafi-i umumiye:
genelin
menfaati, kamu yararı.
mikyas:
ölçü.
muhabbet:
sevgi, sevme.
müsavat:
eşitlik, aynı hâl ve
derecede olan.
müsavat-ı asliye:
asıl olan
eşitlik.
müzahemet:
çekişme.
nesil:
soy-sop, zürriyet.
nispet:
oran.
rütbe:
sıra, derece, mertebe,
paye.
sâl:
yaş.
sera:
toprak.
serap:
hayal, hülya.
seriüzzeval:
geçici.
süreyya:
Ülker yıldızı, Pervin.
şahit:
şahitlik yapan.
tabir:
yorum, yorumlama.
tedvir etmek:
çekip çevirmek,
idare etmek.
teşebbüs-i şahsî:
kişisel, bi-
reysel girişim.
teşkil etmek:
meydana getir-
mek.
tiryak:
ilâç.
ulvî:
yüksek, yüce.
umur:
iş, husus.
umur-i uhreviye:
ahirete yö-
nelik işler.
üssülesas-ı meslek:
mesleğin
gerçek ve sağlam temeli, esas-
ları, prensipleri.
zehir:
ağu, sem, öldürücü
madde.
zülâl-i velâyet:
tatlı, güzel ve-
lîlik.
1...,184,185,186,187,188,189,190,191,192,193 195,196,197,198,199,200,201,202,203,204,...790
Powered by FlippingBook