Altıncı Hakikat:
Bazı kulüpler netice-i ittihad-ı millet
olduğundan tabiî kulüptür ve muhkemdir. Bizim arslan
kürdlerin ihtilâfı için kulûbumuzu sun’î ve mukaddime-i
ittihat olduğundan gayet ihtiyat ve hulûs-i niyet ve fe-
dakârlık –hatta ruhunu, nerede kaldı enaniyetler– ve ma-
haret itidal-i deme muhtaçtır. zira az bir ifrat ile çok asap
ve hissiyat heyecana geliyor, hususan büyüklerden. Ve
böyle esaslarda az bir yanlış, kesr-i adedî gibi, füruatta
bir yekûn-i azîm-i seyyiatı teşkil edecektir. Hem de o ka-
dar geniş daire-i ahrara efkâr-ı umumiyeden başka ser-
puş olamadığından, riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhin-
deyim; reisimiz ancak hükûmettir.
Yedinci Hakikat:
kulüp ki, efkâr-ı umumiyenin ma’kes
ve mevcudiyet-i kavmiyenin mir’at ve mihrakıdır. Biz ki
güya akıl ve marifetimiz kuvvet ve cesaretimizde münde-
miç ve münteşirdir; mevcudiyetimiz ve efkâr-ı umumiye-
mizin kıymetini rakibimizle muvazene ederek tenzil ede-
ceğiz.
Bize lâzım:
türklerle –ki, güya mazlumiyetle zayi olan
eski şanlı kuvvetleri akıl ve marifetlerine inzimam etmiş-
tir– ittihat edeceğiz; onlar bizi müdafaa etsin. zira onla-
ra çok ücret vermişiz.
Yahu bu güzel hakaikı eğer fehmetmişsen, bak ne pis
teville rağbet-i umumiyeye karşı set çekmişler! Şöyle:
güya ben kürdlerin ve ittifakında başkasının beyliğini
intaç edeceğim gibi kelimat-ı lâya’kılâne ile kat’iyen bir
n
uTuk
| 196 |
Eski said dönEmi EsErlEri
aleyh:
karşı, karşıt.
asap:
sinirler.
cesaret:
yiğitlik, cesurluk.
daire-i ahrar:
hürriyetçilerin alanı.
efkâr-ı umumiye:
genelin fikri,
kamuoyu.
enaniyet:
gurur, kibir, kendini be-
ğenme, bencillik, egoistlik.
esas:
asıl, öz.
fedakârlık:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe saymak.
fehmetmek:
kavramak, idrak et-
mek.
füruat:
ayrıntılar, esastan olma-
yan meseleler.
gayet:
son derece.
güya:
sanki, sözde.
hakaik:
hakikatler, gerçekler, doğ-
rular.
hakikat:
gerçek.
heyecan:
birden bire şiddetle his-
lenme, ürperme, duygularda ve
ruhî yapıda meydana gelen coş-
kunluk.
hissiyat:
hisler, duygular.
hulûs-i niyet:
niyetin halisliği, sa-
mimî oluş.
hususan:
özellikle.
hükûmet:
yönetim.
ifrat:
aşırılık, haddinden geçme,
pek ileri gitme.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık,
karışıklık, ikilik.
ihtiyat:
ileriyi düşünme, ilerisini
düşünerek davranma, geleceği
düşünerek tedbirli hareket etme.
intaç etmek:
netice vermek, do-
ğurmak.
inzimam etmek:
ilâve etmek, ek-
lemek; artırmak.
itidal-i dem:
soğukkanlılık.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
ittihat etmek:
bir olmak, birleş-
mek.
kıymet:
değer.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin olarak.
kelimat-ı lâya’kılâne:
akılsızca
sözler.
kesr-i adedî:
kesirli sayılar.
kulüp:
cemiyet, dernek.
kuvvet:
güç, kudret.
lâzım:
gerek.
ma’kes:
yansıma, aksetme yeri;
ayna.
maharet:
ustalık, beceriklilik.
marifet:
bilgi, bilme, tanıma, hü-
ner, anlatma, övme, ustalık.
mazlumiyet:
mazlumluk, zulüm
görmüşlük.
mevcudiyet:
var oluş.
mevcudiyet-i kavmiye:
kavmin,
milletin varlığı, mevcudiyeti.
mihrak:
merkez nokta.
mir’at:
ayna.
muhkem:
sağlam, sağlamlaş-
tırılmış, kuvvetli.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mukaddime-i ittihat:
birlik
başlangıcı.
muvazene etmek:
karşılaştır-
mak.
müdafaa etmek:
savunmak,
korumak.
mündemiç:
kapsayan, içine
alan, içine yerleşen.
münteşir:
etrafa yayılmış, du-
yulmuş.
netice-i ittihad-ı millet:
millî
birliğin sonucu.
rağbet-i umumiye:
umumun
beğendiği, herkes tarafından
istenme.
rakip:
herhangi bir işte birbi-
rinden üstün olmaya, birbirle-
rini geçmeye çalışanlardan her
biri.
reis:
başkan.
riyaset-i şahsiye:
kişi hâkimi-
yeti, kişinin reisliği.
serpuş:
başlık, şapka.
set çekmek:
engel çekmek,
mâni olmak.
sun’î:
tesirli.
şanlı:
ünlü, şerefli.
tabiî:
normal.
tenzil etmek:
aşağı indirmek,
değerini düşürmek.
teşkil etmek:
meydana getir-
mek.
tevil:
yorumlama, yorum.
ücret:
bedel, karşılık.
yekûn-i azîm-i seyyiat:
bü-
yük günahların toplamı.
zayi:
kaybolma.
zira:
çünkü.