[Benim gibi bir asabî ve sinirli ve hakikati hiçbir
şeye feda etmeyen, gayet insafsızlığa karşı sözlerinde-
ki şiddet ve ifratıyla muaheze ederseniz, insafsızlığa
bir insafsızlık daha ilâve edersiniz.]
ruh-i kulüp ittihad-ı kulûbdadır. Ve mizac-ı hayat-ı hü-
kûmet kulüplerin imtizacındadır. perişan ve tabakat-ı ağ-
raz içinde yeni uyanmış bizim efkâr-ı umumiyemize peş-
keş ettiğim o derece hüsna ve bir hakikati kıymetnâşi-
naslıkla o kadar çirkin bir tevil libası giydirmişler ki, ha-
miyet ve gayretin emr-i kat’îsiyle endam ve aza-i seb’ası-
nı perde-i nezaketi yırtmakla göstermeye mecburum.
Her bir uzvu bir hakikat içinde gösteriyorum.
Birinci Hakikat:
Bir adam bir dereceye çıksa ki, bir
pencerede âlemi temaşa etse, kameti kısa olduğu hâlde
o seviyeye gelmek için tetavül ve uzun olduğu hâlde ta-
kavvüs ettiği gibi; bir adam kıymet ve istidadı mazhar ol-
duğu rütbe ve hâkimiyetin mâdununda olsa, tefritten te-
berrisini göstermek için tekebbür ve mâfevkinde olsa, if-
rattan tenezzüh ve bir seviyeye gelmek ve ulviyetini izhar
için tevazu edecektir.
İkinci Hakikat:
Beşerin âmâl ve ağrazı gayr-i mahdut
olduğundan, bu dar ve mahdut dünya istiap edemedi-
ğinden, her bir emirde ağraz-ı kesîre tezahum ederek
tehasut ve keşmekeşi intaç ve cidal-i hayatın müsabaka
meydanına yol açıyor. Ahiret geniş olduğu için o gayr-i
mahdut âmâli istiap eylediğinden, umur-i uhreviyede –ki,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 193 |
n
uTuk
mezlik, kıymet bilmemek.
kamet:
boy pos.
keşmekeş:
karışıklık.
kulüp:
dernek.
libas:
elbise.
mâdun:
altta, alt seviye.
mâfevk:
üst seviye.
mahdut:
sınırlandırılmış.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek.
mecbur:
zorunlu.
meydan:
alan.
mizac-ı hayat-ı hükûmet:
devle-
tin yaşam karakteri, yapısı.
muaheze etmek:
sorgulamak, he-
saba çekmek.
müsabaka:
yarışma.
perde-i nezaket:
ince, nazik per-
de.
peşkeş etmek:
karşılıksız vermek.
ruh-i kulüp:
kulüplerin ruhu, yani
dernek, kulüp gibi sivil toplum ku-
ruluşlarının varlığı, devamı, fonksi-
yonlarını yerine getirmelerini sağ-
layan şey.
rütbe:
mertebe, paye.
seviye:
düzey.
şiddet:
sertlik.
tabakat-ı ağraz:
kin ve düşmanlık
taşıyanlar.
takavvüs:
kavislendirme, yay şek-
line girme.
teberri:
uzak durma.
tefrit:
azda aşırılık.
tehasut:
haset, kıskançlık.
tekebbür:
kibir gösterme, büyük-
lük satma.
temaşa etmek:
bakmak, seyret-
mek.
tenezzüh:
kusur ve noksandan
temizlenme; uzak olma.
tetavül:
uzama, uzun olma.
tevazu etmek:
alçak gönüllülük,
kimseyi kendinden küçük görme-
mek, onlara saygı ve sevgi göster-
mek.
tevil:
yorumlama, yorum.
tezahum etmek:
içiçe girmek, sı-
kışmak.
ulviyet:
yücelik, yükseklik, bü-
yüklük.
umur-i uhreviye:
ahiret hayatına
yönelik işler.
uzuv:
organ.
ağraz:
garazlar, kötü maksat-
lar.
ağraz-ı kesîre:
birçok kin, düş-
manlıklar.
ahiret:
öteki dünya.
âlem:
dünya.
âmâl:
yapılan hayırlar.
asabî:
sinirli, öfkeli, hırçın, sert
mizaçlı.
aza-i seb’a:
yedi organ.
beşer:
insan.
cidal-i hayat:
yaşama, hayat
mücadelesi.
efkâr-ı umumiye:
komuoyu,
umuma ait fikirler, genelin dü-
şüncesi.
emir:
iş buyurma, buyruk.
emr-i kat’i:
kesin emir.
endam:
tam görünüş.
feda etmek:
gözden çıkar-
mak, uğruna vermek.
gayet:
son derece.
gayret:
çalışma, çabalama.
gayr-i mahdut:
sınırlandırıl-
mamış, hudutsuz, sayısız.
hakikat:
gerçek.
hâkimiyet:
hükmetme, hâkim
olma hâli.
hamiyet:
gayret.
hüsna:
güzel.
ifrat:
aşırı, aşırılık, haddinden
geçme, pek ileri gitme.
ilâve etmek:
eklemek.
imtizaç:
kaynaşma, uyuşma.
insaf:
hakka ve adalete uygun
davranış.
intaç:
netice verme, doğurma.
istiap etmek:
kapsamak, içine
almak.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
ittihad-ı kulûb:
kalblerin bir-
likteliği, gönül birliği.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kıymet:
değer.
kıymetnâşinaslık:
değer bil-