Herkes Vazifesini Bilmeli,
Suistimal Etmemeli
gazeteler iki vazife-i mühimmeyi deruhte etmiştir.
Çünkü, iki rütbeye mazhar olmuş:
Birincisi
dellâlü’l-me-
hasinü ve’l-meayib,
ikincisi
hatibü’l-umumî veyahut mü-
rebbîü’l-efkâr.
evvelki ünvan iktiza ediyor ki, hâkimiyet-i millet ve
hak tefettüşün seyf-i kàtıı olan lisan-ı matbuattaki tesira-
tı muhafaza etsin.
İkinci ünvan iktiza ediyor ki, efkârı terbiye ve talim et-
sin, sathî etmesin. Hâlbuki, şimdi aksülamel yapıyor. zi-
ra bu kadar kesret ve karma karışıklık bu tesiratı inkısa-
ma vermekle kuvvetini kaybetmiş ve efkârı âdeta sathî
etmiş ve ehl-i sa’yin vaktini de imate ediyor.
Hem de, gazete sahibi, zemin bulmak için fikr-i intika-
mın maden-i habisi olan şahsiyatı karıştırıyor. Veyahut
on para kazanmak için ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla sarsan
istihzaat ve terzilât ve müstehcenat ile ezhan-ı şûrede ah-
lâk-ı rezilenin tohumunu ekiyorlar. Veyahut devletin en
mühim, en nazik ve en hafî noktalarını avamın ezhanına
arz ediyorlar ki, bizi bu hâle düşüren malâyanilik ve mâ-
fevkinin vazifesine karışmak gibi seyyiata meydan veri-
yorlar. Bu gazetelere ya tensikat veya taksimü’l-a’mal
kaidesinin icrası lâzımdır.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 187 |
n
uTuk
maden-i habis:
alçaklık, kötülük
kaynağı.
mâfevk:
makam ve mevkice üst-
te bulunan, amir.
malâyanilik:
manasız, faydasız,
boş şeylerle uğraşma durumu.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek.
meydan vermek:
fırsat vermek.
muhafaza etmek:
korumak.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürebbîü’l-efkâr:
fikirleri terbiye
eden olgunlaştıran.
müstehcenat:
açık saçıklık, edep-
sizce ve terbiyesizce olan şeyler;
ahlâka aykırlıklar, uygunsuzluklar.
nazik:
ince.
rütbe:
sıra, derece, mertebe, paye.
sathî:
yüzeysel.
seyf-i kàtı:
keskin kılıç.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
suistimal:
bir şeyi kötüye kullan-
ma.
şahsiyat:
kişilikler, kişilik özellikle-
ri.
taksimü’l-a’mal:
iş bölümü, işlerin
paylaştırılması.
talim etmek:
eğitmek.
tensikat:
eksiltmeler, noksanlaş-
tırmalar, düzenlemeler.
terbiye:
eğitme, yol gösterme.
terzilât:
rezil etmeler, itibarını dü-
şürmeler.
tesirat:
etki etme.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vazife:
görev.
vazife-i mühimme:
önemli görev.
zemin:
yer, ortam.
zira:
çünkü.
âdeta:
sanki.
ahlâk-ı islâmiye:
İslâm ahlâkı.
ahlâk-ı rezile:
aşağılık, rezil
ahlâk.
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
arz etmek:
sunmak.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
dellâlü’l-mehasinü ve’l-mea-
yip:
ayıpları ve güzellikleri ilân
eden.
deruhte etmek:
üstüne al-
mak, yüklenmek.
efkâr:
fikirler, düşünceler.
ehl-i sa’y:
çalışanlar.
esas:
kök, temel.
evvelki:
önceki.
ezhan:
zihinler.
ezhan-ı şûre:
verimsizler, ço-
rak zihinler.
fikr-i intikam:
intikam, öç al-
ma düşüncesi.
hafî:
gizli.
hâkimiyet-i millet ve hak:
millet ve hak egemenliği.
hakk-ı teftiş:
teftiş hakkı.
hâl:
durum.
hâlbuki:
oysa ki.
hatibü’l-umumî:
umum adına
konuşan.
icra:
tatbik, yerine getirme.
iktiza etmek:
gerektirmek,
gereklilik.
imate etmek:
yok etmek, öl-
dürmek.
inkısam:
bölünme, parçalan-
ma.
istihza:
ateş yakıp alevlendir-
me, ateşi eşeleme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kesret:
çokluk.
lâzım:
gerek.
lisan-ı matbuat:
basının, ga-
zetelerin dili.