Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 174

gösterir. zira sefih mahcurdur. geniş ve müşaşaa olan
yeni hürriyet-i şer’iyeye adem-i liyakat –zira çocuğa ge-
niş olmaz– şanlı olan ittihad-ı millîyi bozulmuş ve müte-
affin olan hâlât ile fena bir hastalığa hedef edecektir.
zira ehl-i takva ve vicdanın tefsiri böyle değil. Mezhebi
de muhalif olacaktır. Biz millet-i osmaniye erkeğiz; ka-
met-i merdane-i istidad-ı milliyemize kadınların libası gi-
bi süslü sefahat ve hevesat ve israfat yakışmıyor. Bina-
enaleyh, aldanmayalım.
(1)
r
Qn
ó n
c
Én
e r
´n
O Én
Ø°n
U Én
e r
ò` o
N
kaide-
sini düsturu’l-amel yapalım. Şöyle ki:
ecnebiyede terakkiyat-ı medeniyeye yardım edecek
noktaları –fünun ve sanayi gibi– maalmemnuniye alaca-
ğız.
Amma medeniyetin zünup ve mesavisi olarak bazı
âdât ve ahlâk-ı seyyie ki, ecnebilerde mehasin-i medeni-
ye-i kesiresiyle muhat olduğu için çirkinliğini o kadar
göstermiyor. Biz ise aldığımız vakit sû-i tâli’ cihetiyle ve
sû-i intihap tarikıyla müşkilü’t-tahsil mehasin-i mede-
niyeti terk edip, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zü-
nub-i medeniyeti kesbettiğimizden, muhannes gibi, yani
kadınlaşmış erkek gibi veya mütereccile gibi, yani erkek-
leşmiş kadın gibi oluruz. kadın erkek gibi giyinse maska-
ra olur. erkek kadın gibi süslense muhannesliktir, yakış-
maz. Mert ve âlihimmet, zîbüziverle müzahref cilveli ha-
nım gibi olmamalı.
n
uTuk
| 174 |
Eski said dönEmi EsErlEri
âdât:
âdetler, yapılan işler.
adem-i liyakat:
lâyık olmama.
ahlâk-ı seyyie:
kötü karakter, çir-
kin ahlâk.
âlihimmet:
himmeti yüksek, gay-
retli.
amma:
ama, lâkin, ancak.
binaenaleyh:
bunun üzerine, bun-
dan dolayı.
cihetiyle:
yönüyle.
dehşetli:
korkutucu; ürkütücü.
düsturu’l-amel:
iş prensibi.
ecnebi:
yabancı.
ecnebiye:
yabancılar, İslâmiyet
dışında olan milletler.
ehl-i takva:
dinin emirlerini harfi-
yen yerine getirmeye çalışan, din-
dar.
esaret:
esirlik.
fena:
kötü.
fünun:
fen bilimleri.
hâlât:
hâller, durumlar, vaziyetler,
suretler, keyfiyetler.
haşiye:
dipnot.
hedef:
emel, varılmak istenen
nokta, ulaşılmak istenen gaye.
heva:
istek, heves, nefsin arzusu.
hevesat:
nefsin hoşuna giden ya-
sak istek ve arzular.
hürriyet-i şer’iye:
dinî hürriyet.
israfat:
savurganlıklar.
istibdat:
keyfî yönetim; zulüm ve
baskı.
ittihad-ı millî:
millî birlik.
kahpezenlik:
namussuz kadına
benzemek.
kaide:
kural, esas, düstur.
kamet-i merdane-i istidad-ı mil-
liye:
milletimize ait olan yetenek-
lerimizin mert yapısı.
kesbetmek:
kazanmak.
libas:
elbise.
maalmemnuniye:
memnuniyet-
le, memnunlukla, seve seve.
mahcur:
malını kullanmaktan
men’ edilmiş.
maskara:
herkesi kendine güldü-
ren, soytarı.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
mehasin-i medeniye-i kesîre:
medeniyetin pek çok iyilikleri.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
mert:
cesur, özü sözü bir olan.
mesavisi:
kötü hâller, fenalıklar,
seyyieler.
mezhep:
takip edilen yol.
millet-i Osmaniye:
Osmanlı mille-
ti.
muhalif:
zıt, karşıt.
muhannes:
kadınlara benzeyen,
kadınlı€a özenen.
muhat:
çevrili, kuşatılmış.
muvafık:
uygun.
müşaşaa:
şaşaalı, parlak; debde-
beli, gösterişli.
müşkilü’t-tahsil:
zorlukla elde et-
me.
müteaffin:
bozulmuş, çürüyüp
kokuşmuş.
mütereccile:
erkekleşmiş kadın,
erkeklere benzemeye çalışan ka-
dın.
müzahref:
geçici, aldıtıcı şey-
ler ile süslenmiş.
sanayi:
ham maddeleri işleye-
rek mamul madde hâline sok-
mak için uygulanan fiil ve vası-
taların bütünü, endüstri.
sefahat:
beyinsizlik, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düş-
künlük.
sefih:
faydayı ve zararı ayır-
detme yeteneğinden mah-
rum, beyinsiz.
sû-i intihap:
kötü tercih, yan-
lış seçim.
sû-i tâli’:
kötü tâli’, kötü baht;
talih.
şan:
nam.
tarik:
yol; yöntem.
tefsir:
yorum.
terakkiyat-ı medeniye:
me-
deniyette olan gelişmeler, iler-
lemeler.
vakit:
zaman.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan duygu.
zîbüziver:
süs ve ziynet.
zira:
çünkü.
zünub-i medeniyet:
medeni-
yetin günahları.
zünup:
günahlar.
1.
Safa vereni al, keder vereni bırak.
1...,164,165,166,167,168,169,170,171,172,173 175,176,177,178,179,180,181,182,183,184,...790
Powered by FlippingBook