seneye kadar
(1)
É v
«p
Ñ° n
U p
ó r
¡n
Ÿr
G?p
a n
ºs
?`n
µ`n
J
sırrına mazhar olaca-
ğız. Mütevekkilâne, saburâne tuttuğumuz otuz sene ra-
mazan-ı sükûtun sevabıdır ki, azapsız, cennet-i terakki ve
medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milliye-
nin beraat-i istihlâli olan kanun-i şer’î, hâzin-i cennet
gibi, bizi duhule davet ediyor.
ey mazlum ihvan-ı vatan, gidelim dâhil olalım! Birinci
kapısı şeriat dairesinde ittihad-ı kulûb, ikincisi muhab-
bet-i milliye, üçüncüsü maarif, dördüncüsü sa’y-i insanî,
beşincisi terk-i sefahattir. ötekilerini sizin zihninize hava-
le ediyorum. zira davete icabet vaciptir.
Bu inkılâb-ı azîmin fatihası mu’cize gibi başladığı için,
bir fâl-i hayırdır ki, hatimesi de pek güzel olacaktır. Şöyle
ki:
Bu inkılâp, fikr-i beşerin ağır zincirlerini parça parça
ve istidad-ı terakkiye karşı setleri zirüzeber ederek, hükû-
meti varta-i mevtten tahlis ve bu millet-i mazlumede ceva-
hir-i insaniyeti izhar ve azade olarak kâbe-i kemalâta doğ-
ru gönderdiği gibi, hatimesi de, yani otuz sene kadar ren-
gârenk
(2)
sefahat ve israfat ve hevesat ve lezaiz-i nâmeş-
rua gibi seyyiat-ı medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükû-
met-i müstebide gibi inkıraza sevk eden umurlar madde-
ten zararını ihsas edeceğinden, o muzlim ve kesif olan
sehap, arzu-i umumî ile münkeşif olduğundan, şems-i şe-
riat ve ma'kesi olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf ve
esasatta
(3)
Asya’yı ve rumeli’yi tenvir ve mutazammın ol-
duğu istidad-ı kemalin tohumları hürriyetin yağmuruyla
Eski said dönEmi EsErlEri
| 171 |
n
uTuk
yasak istek ve arzular.
hükûmet-i müstebit:
baskı rejimi
uygulayan hükümet.
icabet:
uyma, yerine getirme.
ihsas :
hissettirme, sezdirme.
ihvan-ı vatan:
vatan kardeşleri,
vatandaşlar.
inkılâb-ı azîm:
büyük değişiklik.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
inkıraz:
sönme, yok olma, bitme.
istidad-ı kemal:
mükemmel kabi-
liyet, olgun yetenek.
istidad-ı terakki:
gelişme, ilerle-
me, yükselme yeteneği.
ittihad-ı kulûb:
kalblerin birliği.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kâbe-i kemalât:
güzelliklerin
merkezi, mükemmellik arayanla-
rın yöneleceği makam.
kamer-i medeniyet:
medeniyet
ayı.
kanun-i şer’î:
dine uygun kanun.
kesif:
kaba, yoğun.
lezaiz-i nâmeşrua:
İslâmiyetçe
yasaklanan lezzetler.
ma’kes:
ayna, yansıtıcı.
maarif:
eğitim, öğretim, bilgi.
maddeten:
maddî olarak.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek.
mazlum:
zulüm görmüş.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
millet-i mazlume:
zulme uğramış,
mazlummillet.
muhabbet-i milliye:
millî sevgi.
mutazammın:
içine alan, kapsa-
yan, havi.
muzlim:
karanlıklı.
münkeşif:
açığa çıkan.
mütevekkilâne:
tevekkül ederek,
Allah’a güvenerek.
ramazan-ı sükût:
susma orucu.
sır:
püf noktası, İlâhî hikmet.
sa’y-i insanî:
insanın çalışması.
saburâne:
sabır göstererek .
sefahat:
zevk ve eğlenceye aşırı
derecede düşkünlük.
sehap:
bulut.
sevk etmek:
yöneltmek.
seyyiat-ı medeniyet:
medeniye-
tin günahları.
şems-i şeriat:
İslâmiyet güneşi.
şeriat:
din; dinî esaslar.
tahlis:
kurtarma.
tenvir:
aydınlatma.
terk-i sefahat:
günaha sürükleyici
zevk ve eğlencelerden uzaklaşma,
sefahati terk etme.
umur:
iş.
vacip:
gerekli, şart; yerine getiril-
mesi Müslüman için gerekli ve
borç olup, yapılmadığı takdirde
büyük günah olan İlâhî emir.
varta-i mevt:
ölüm tehlikesi.
zihin:
hafıza, bellek.
zirüzeber:
darmadağın, param-
parça.
arzu-i umumî:
genelin isteği.
ateşbar:
ateş yağdıran.
azade:
bağlardan kurtulmuş,
hür, serbest.
beraat-i istihlâl:
iyi bir alâmet,
güzel bir başlangıç.
berrak:
duru, açık, parlak.
cennet-i terakki:
terakki cen-
neti, gelişmişlik cenneti.
cevahir-i insaniyet:
insanlık
cevherleri, insanı insan yapan
değerler.
cevv-i siyasat:
gökyüzü.
devlet-i medeniyet:
medenî
devlet.
duhûl:
dâhil olma, içine girme.
esasat:
esaslar, asıllar.
fâl-i hayır:
iyi işaret, güzel alâ-
met.
fatiha:
başlama, başlangıç.
fikr-i beşer:
insan düşüncesi.
hâkimiyet-i milliye:
millete
ait hâkimiyet, ulusal egemen-
lik.
hatime:
sonuç.
havale etmek:
üstüne bırak-
mak, ısmarlamak.
hâzin-i cennet:
cenneti koru-
yan bekçiler.
hevesat:
nefsin hoşuna giden
1.
Beşikte iken konuştu.
2.
İlk nüshada “ve kırmızı ateşbar bulutlar gibi veyahut yılanın süsü gibi” ifadesi de vardır.
3.
İlk nüshada “ve esasatta” yerine “cevv-i siyasatta” şeklindedir.