neşvünema bularak rengârenk elvan ile tezyin edeceğini
bu fâl-i hayır bize müjde veriyor.
Bir mu’cize-i peygamberîdir (
AsM
) ve bu millet-i maz-
lumeye bir inayet-i İlâhîdir ve cemiyet-i milliyenin niyet-i
halisânesinin bir kerametidir ki, bu maden-i saadet ve
hürriyet olan şeriat dairesindeki ittihad-ı kulûb ve mu-
habbet-i millî elimize meccanen geçti. Milel-i saire mil-
yonlarla cevahir-i nüfus feda etmekle kazandılar. ölmüş
olan hissiyat ve âmâl ve müyulât-ı âliye-i milliyemizi ve
ahlâk-ı hasene-i İslâmiyemizi bu küre-i arz denilen, cez-
be tutmuş Mevlevî gibi, meczup cevvalin sımahında tani-
nendaz ve umum milleti sürurla bir garip ihtizaza getiren
seda-i hürriyet ve adalet nefh-i sûr-i İsrafil gibi hayatlan-
dırıyor.
sakın, ey ihvan-ı vatan, sefahatlerle ve dinde lâubalî-
liklerle tekrar öldürmeyiniz! Ve bütün efkâr-ı fasideye ve
ahlâk-ı rezileye ve desais-i şeytaniyeye ve tabasbusata
karşı Şeriat-ı garra üzerine müesses olan kanun-i esasî
Azrail hükmüne geçti, onları öldürdü. ey hamiyetli ih-
van-ı vatan, israfat ve hilâf-ı şeriat ve lezaiz-i nâmeşrua
ile tekrar ihya etmeyiniz!
demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk; şim-
di bu ittihad-ı millet ve meşrutiyetle rahm-ı madere
geçtik, neşvünema bulacağız. Yüz bu kadar sene geri
kaldığımız mesafe-i terakkiden, inşaallah, mu’cize-i pey-
gamberî (
AsM
) ile şimendifer-i kanun-i şer’iye-i esasiyeye
amelen ve burak-ı meşveret-i şer’iyeye fikren bineceğiz.
Bu vahşetengiz sahra-i kebiri zaman-ı kàsırada
n
uTuk
| 172 |
Eski said dönEmi EsErlEri
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
ahlâk-ı hasene-i islâmiye:
İslâmi-
yetin getirdiği güzel huy, üstün
ahlâk, yüksek karakter.
ahlâk-ı rezile:
rezil, adî, bayağı,
aşağı huylar, karekterler.
âmâl:
emeller, arzular.
azrail:
can almakla görevli melek.
cemiyet-i milliye:
ulusal topluluk.
cevahir-i nüfus:
değerli insanlar.
cevval:
daim, hareket hâlinde
olan.
cezbe tutmak:
ruhî heyecan, coş-
kunluk, ruhun coşkunlukla ken-
dinden geçme hâli.
desais-i şeytaniye:
şeytanın ver-
diği vesveseler, desiseler.
efkâr-ı faside:
bozuk fikirler.
elvan:
çok renkli, rengârenk.
fâl-i hayır:
iyi işaret, güzel alâmet.
feda etmek:
gözden çıkarmak,
uğruna vermek.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
hamiyet:
gayret.
hilâf-ı şeriat:
İslâmiyete aykırı,
ters düşen.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükmüne:
yerine.
hürriyet:
özgürlük.
ihtizaz:
haz duyma, ferahlama,
şevk ile meyil ve hareket.
ihvan-ı vatan:
vatan kardeşleri,
vatandaşlar.
ihya etmek:
diriltmek, hayat ver-
mek.
inayet-i ilâhî:
Allah’ın yardımı, ih-
sanı, lütfu.
israfat:
savurganlıklar.
ittihad-ı kulûb:
kalblerin birlikteli-
ği.
ittihad-ı millet:
milletin birliği.
kanun-i esasî:
anayasa.
keramet:
ermişçesine yapılan iş.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lâubalîlik:
vurdum duymazlık, ilgi-
sizlik.
lezaiz-i nameşrua:
meşru olma-
yan, İslâmiyetçe yasaklanmış lez-
zetler.
maden-i saadet:
mutluluk kay-
nağı.
meccanen:
bedava şekilde, ücret-
siz olarak.
meczup:
cezbeye tutulmuş, İlâhî
aşkla aklî dengesi değişmiş kimse,
divane.
meşrutiyet:
bir hükümdarın baş-
kanlığı altındaki millet meclisi ile
idare edilen devlet sistemi.
mevlevî:
Mevlevîlik tarikatine
mensup kimse.
mezar:
kabir, ölünün gömül-
düğü yer.
milel-i saire:
diğer milletler.
millet-i mazlume:
zulme uğ-
ramış, mazlummillet.
mu’cize-i Peygamberî:
Pey-
gamberimizin mu’cizesi.
muhabbet-i millî:
millî sevgi.
müesses:
tesis eden, kuran,
temel alan; kurucu, kuran.
müjde:
sevindirici haber.
müyulât-ı âliye-i milliye:
mil-
letin yüksek meyilleri, milletin
yüce istekleri.
nefh-i sûr-i israfil:
İsrafil’in (
AS
)
Sûr adlı borusuna üflemesiyle
cesetlere can ve ruh gelmesi,
canlanması.
neşvünema:
büyüme ve ye-
tişme, gelişme.
niyet-i halisâne:
halis bir şe-
kilde olan niyet, samimî bir şe-
kilde niyet, samimî olarak bir
şeye yönelme.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
rengârenk:
çeşitli.
sımah:
kulak.
seda-i hürriyet:
hürriyetin
seslenmesi.
sefahat:
beyinsizlik, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düş-
künlük.
sürur:
sevinç.
şeriat:
İslâmiyet.
şeriat-ı garra:
parlak şeriat, İs-
lâm dini.
tabasbusat:
yaltaklanmalar.
taninendaz:
çınlayan.
tezyin etmek:
süslemek, ziy-
netlendirmek.
umum:
bütün, genel.