etmeyerek şeriata istinat etmiş olan sultan-ı hürriyet,
yüksek seda ile sizin gibi mazinin en derin derelerinde
gafil ve müteferrik insanlara, “Fen, sanat silâhıyla ceha-
let ve fakra hücum ediniz!” emrini veriyor.
Hem de “hakikat” denilen; tabakat altında mestur ve
mahpus kalmış ve tabaka-i istibdadın mahv ve ref’iyle
omzu üstünde olan tabaka-i cehil ve gafletin tahfifiyle ih-
tizaza gelmiş ve kıyama teşebbüs etmiş olan muhbir-i
hakaik size her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde
dest-i kaderin ekti€i istidadatı ve mukadderatınızı fiile çı-
karan ve mahiyet-i kavmiyenizde saklanmış olan secaya-
nızı âb-ı hayat-ı maarifle iska etmek vaktidir. Yoksa ku-
ruyacak yahut tefessüh edecektir.
(1)
Hem de, ihtiyaç denilen medeniyetin pederi ve terak-
kiyatın müessisi olan üstad-ı ihtiyaç, sillesini kaldırmış, si-
ze hükmediyor ki, ya hayat-ı hürriyetinizi bu sahra-i vah-
şette ya€macılara vereceksiniz veyahut meydan-ı mede-
niyette fen ve sanat balonuna ve şimendiferine binerek
istikbali istikbal ve o ecnebi ellerine geçen o emval-i müt-
tefikayı istirdat ederek, kâbe-i kemalâta koşacaksınız.
Hem de, İslâmiyet milliyeti denilen, mazi derelerinde
ve hâl sahralarında ve istikbal da€larında haymenişin
olan ve selâhaddin-i eyyubî ve Celâleddin-i Harzemşah
ve sultan selim ve Barbaros Hayreddin ve rüstem-i zal
gibi, ecdatlarınızdan emsalleri gibi dâhî kahramanlarla
bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysi-
yet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin
i
ki
m
ekTeB
-
i
m
usîBeTin
Ş
aHadeTnamesi
| 162 |
Eski said dönEmi EsErlEri
âb-ı hayat-ı maarif:
hayat suyu
olan e€itim, ö€retim.
balon:
havadan taşıma aracı, zep-
lin.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olmak.
cihetle:
yönüyle.
dâhî:
son derece zeki.
dest-i kader:
kader eli.
ecdat:
dedeler, atalar.
ecnebi:
yabancı.
emsal:
benzer.
emval-i müttefika:
bizim ortak
de€erlerimiz.
fakr:
fakirlik, yoksulluk.
fen:
deneyle, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel ad.
fiil:
iş, oluş, görünür hale gelen
şey.
gafil:
olanın bitenin farkında olma-
yan.
gaflet:
olanın bitenin farkında ol-
mamak.
hakikat:
gerçek do€ru.
hâl:
şimdiki zaman.
hayat-ı hürriyet:
insanın ve toplu-
mun özgürce yaşaması.
hayat-ı ulviye:
itibarlı yüce bir ha-
yat.
haymenişin:
çadırda yaşayan, gö-
çebe.
haysiyet:
şeref, itibar.
hücum:
karşı çıkmak.
hükmetmek:
hükmü altına al-
mak.
ihtiyaç:
gereklilik.
ihtizaza gelmek:
keyf almak, se-
vinmek.
iska etmek:
sulamak, suvarmak.
istidadat:
istidatlar, kabiliyetler,
yetenekler.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
istinat etmek:
dayandırmak.
istirdat:
geri almak.
kâbe-i kemalât:
mükemmellikler
kâbesi, güzelliklerin merkezi.
kahraman:
yi€it, cesur, bahadır.
kıyam:
ayaklanmak, isyan.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası.
mahiyet-i kavmiye:
ırkî özellik.
mahpus:
hapsedilmiş olan.
mahv ve ref’:
hükümsüz bırakma,
ortadan kaldırma.
mazi:
geçmiş zaman.
medeniyet:
uygarlık.
mestur:
örtülü, kapalı, gizli.
meydan-ı medeniyet:
uygarlık
alanı.
milliyet:
inanç, tarih, dil, gelenek,
kültür, ideal vatan birli€i.
muhbir-i hakaik:
gerçekleri haber
veren.
mukadderat:
Allah tarafından
ezelde takdir olunmuş şeyler; alın
yazısı.
müessis:
tesis edici, kurucu.
müteferrik:
ayrı ayrı; çeşitli.
peder:
baba.
rüstem-i Zal:
Zalo€lu Rüstem.
sahra:
geniş ve susuz arazi,
çöl; kır, ova.
sahra-i vahşet:
ıssız çöl.
sanat:
ustalık, hüner.
secaya:
seciyeler, huylar, ka-
rakterler, tabiatlar.
seda:
ses.
sille:
tokat.
sultan-ı hürriyet:
hürriyet
sultanı; hükmeden hüriyet.
şeref:
onur.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi; din.
şimendifer:
tren.
tabaka-i cehil:
bilgisizlik, ca-
hillik tabakası.
tabaka-i istibdat:
baskı zülum
tabakası.
tabakat:
tabakalar.
tahfif:
hafifleme, yükün azal-
ması.
tefessüh etmek:
çürüyüp da-
€ılmak, bozulmak.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler.
teşebbüs etmek:
bir işi yap-
mak için harekete geçmek.
üstad-ı ihtiyaç:
“ihtiyaç” de-
nilen ö€retici.
vakit:
zaman.
ya€macı:
eşkiya, hırsız.
1.
Bu paragraf Osmanlıca teksir nüshadan ilâve edilmiştir.