İnsanda kaderin sikkesi lisandır. İnsaniyetin sureti ise,
sahife-i lisanda nakş-ı beyan tersim ediyor. lisan-ı ma-
derzad ise, tabiî oldu€undan, elfaz davet etmeksizin zih-
ne geliyor. Alışveriş yalnız mana ile kaldı€ından, zihin
çatallaşmaz. Ve o lisana giren maarif, “nakş-ı alelhacer”
gibi bâkî kalır. Ve o zeyy-i lisan-ı millî ile görünen, her
ne olursa, me’nus olur.
İşte hamiyet-i millînin bir misalini size takdim ediyo-
rum ki, o da Mutkili Halil Hayalî efendi’dir ki, hamiyet-i
millînin her şubesinde oldu€u gibi, bu şube-i lisan mey-
danında “kasbu’s-sebkî” ihraz eylemiş ve lisanımızın esa-
sı olan elifba ve sarf ve nahvini vücuda getirmiş. Ve hat-
ta diyebilirim ki, asr-ı hamiyet ve gayret ve fedakârlık ve
himayet-i zuafa imtizaç ederek, vücud-i manevîsini teşkil
etmiştir. Hakikaten kürdistan madeninden böyle bir cev-
her-i hamiyete rast gelindi€inden bizim istikbalimizi,
onun gibi ümidinden birçok cevahir ışıklandıracaktır. İş-
te bu zat, şayan-ı iktida bir numune-i hamiyet göstermiş
ve muhtac-ı tekemmül olan lisan-ı millîmize dair bir te-
mel atmış. onun eserine gitmeyi ve temeli üzerine bina
etmeyi ehl-i hamiyete tavsiye ediyorum.
(1)
(2)
?/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g ?/
p
bÉn
Ñr
dn
G
Bediüzzaman Said nursî
* * *
YAŞASIN ŞERİAT-I AHMEDÎ (ASM)
(3)
5 Mart 1325 (18 Mart 1909), Dinî Ceride, No: 77.
* * *
Eski said dönEmi EsErlEri
| 165 |
d
ivan
-
ı
H
arB
-
i
Ö
rfî
ma ve ona hizmet etme duygusu
ve gayreti.
hayalî:
hayale ait, hayalle ilgili, ha-
yale mensup; gerçek olmayan; ka-
ragöz oynatan kimse, karagözcü;
romantik.
himayet-i zuafa:
zayıfları koru-
mak, onları himaye etmek.
ihraz eylemek:
nâil olmak, eriş-
mek.
imtizaç etmek:
kaynaşmak.
insaniyet:
insanlık mahiyeti.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
kader:
Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
kasbu’s-sebkî:
mesafe almış, öne
geçmiş.
kürdistan:
Osmanlı devleti zama-
nında bir co€rafî bölge adı.
lisan:
konuşma dili.
lisan-ı maderzad:
ana dil.
lisan-ı millî:
milli dil.
maarif:
kültür, bilgi.
maden:
yer.
mana:
anlam.
me’nus olmak:
alışılmış, ünsiyet
edilmiş.
meydan:
alan.
misal:
örnek, nümune.
muhtac-ı tekemmül:
mükem-
melleşmeye muhtaç, olgunlaşma-
sı gereken.
nahv:
söz dizimi, cümle bilimi;
sentaks.
nakş-ı alelhacer:
taşa yapılan na-
kışlar.
nakş-ı beyan:
yapılan açıklama-
nın güzel olması.
numune-i hamiyet:
kutsal de€er-
leri koruma gayretinde örnek.
rast gelmek:
rastlamak.
sahife-i lisan:
konuşma sayfası.
sarf:
gramer, dil bilgisi.
sikke:
taklit edilmez alâmet, işa-
ret, nişan.
suret:
tasvir.
şayan-ı iktida:
uyulmaya takip
edilmeye de€er.
şube:
bölüm, kısım.
şube-i lisan:
dil kısmı.
tabiî:
ola€an, alışılmış; yapmacık-
sız, samimî.
takdim etme:
arz etme, sunma.
tavsiye etmek:
bir işin yapılıp ya-
pılmaması hakkında kanaat belirt-
me; ö€ütleme.
tersim etme:
resmetme, çizme.
teşkil etmek:
şekillendirmek;
meydana getirmek.
ümidin:
çok şey beklenen.
vücud-i manevî:
manevî vücut.
vücuda getirmek:
meydana getir-
mek, ortaya çıkarmak.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zeyy-i lisan-ı millî:
milli lisan nak-
şı, işlemesi.
zihin:
kavrama gücü, anlayış.
asr-ı hamiyet:
kutsal sayılan
de€erleri koruma zamanı.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan.
bina etme:
kurma; dayama.
cevahir:
cevherler.
cevher-i hamiyet:
milletini
alisi ve vatanını koruma özelli-
€i.
dair:
ait.
davet etmek:
ça€ırmak.
ehl-i hamiyet:
hamiyet sahip-
leri.
elfaz:
kelimeler, sözler.
elifba:
alfabe.
esas:
asıl, temel.
fedakârlık:
kendi hakkı olanı
vermekten çekinmemek.
gayret:
çalışmak, çabalamak.
hakikaten:
do€rusu, gerçek-
ten.
hamiyet-i millî:
milletini koru-
1.
Hem 1. ve 2. baskı Divan-ıHarb-iÖrfî’de, hem de Osmanlıca teksir nüshada eser burada
sona ermektedir. Lâtin alfabesi ile basılan müstakil nüshalarda ise bir kısım makaleleri ile
nutuklarından bazı parçalar daha ilâve edilmiştir. Bunlar, bu eserin ilgili bölümlerinde aynen
son tashihatıyla neşredildi€inden buraya konulmadı.
2.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
3.
Bu eserin Makalât bölümündeki 56. sayfada yer alan 10 numaralı aynı isimdeki makaledir.