ediyorlar. zira, nazenin hürriyet, adab-ı şeriatla müteed-
dibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahat ve
rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır,
şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.
Hürriyet-i umumî, efradın zerrat-ı hürriyatının muhas-
salıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki; ne nefsine, ne gayriye
zararı dokunmasın.
/
?p
ô r
«n
Z p
á s
``ju
ô o
ëp
H n
Çp
õ r
¡n
à° r
ùn
j n
’ r
¿n
Gn
h n
øn
Y r
ôn
Øn
àn
j n
’ r
¿n
G p
ás
``ju
ôo
?r
G n
?Én
ªn
c s
¿n
G '
¤n
Y
(HaşİYe) (1)
É n
¡p
?«`/
Ñ° n
S /
?a r
â° n
ù r
«n
d n
In
ón
gÉn
éo
ªr
dG s
ø p
µ`'
d w
?n
M n
OG n
ô o
ªr
dG s
¿p
G
Sual:
“Bazı nâs, senin gibi mana vermiyorlar. Hem
de bazı jön türklerin a’mal ve etvarı pis tefsir ediliyor.
zira, bazısı ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder.
Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâ-
kat edecektir?”
Cevap:
evet, neam, hakkınız var. Fakat, hamiyet ay-
rı, iş ayrıdır. Bence, bir kalb ve vicdan fezail-i İslâmiye ile
mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadâkat
ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve sanat başka olduğu
için, fasık bir adam güzel çobanlık edebilir; ayyaş bir
adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şim-
di salâhat ve mahareti, tabir-i âharla fazileti ve hamiyeti,
nur-i kalb ve nur-i fikri cem edenler, vezaife kifayet et-
mezler. öyle ise, ya maharettir veya salâhattir. sanatta
HaşİYe:
Acele etme! Yani Mizan ceridesinin sahibi Murat haklıdır.
tanin
muharriri Hüseyin Cahit yanlış ve hata ediyor.
a’mal:
ameller, işler, fiiller.
adab-ı şeriat:
İslâm dininin ahlâkı,
fazileti, edebi.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
alay etmek:
kusurlu taraflarını bu-
lup eğlenmek, küçümsemek.
ayyaş:
içki müptelâsı, sarhoş.
ayyaş:
sarhoş.
cem etmek:
birleştirmek, bir ara-
ya getirmek.
ceride:
gazete.
efrat:
fertler.
etvarı:
tavırlar, davranışlar; yaşa-
yış biçim ve tarzları.
fasık:
günahkâr, büyük günahları
işleyen.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve ir-
fan itibarıyla olan yüksek derece.
fezail-i islâmiye:
İslâmî faziletler.
firavunlaşmak:
nefsini ve benliği-
ni Firavun gibi ilâh seviyesine çıka-
racak derecede büyük görmek.
gaye:
maksat, hedef.
gayriye:
başkasına.
hak:
doğru.
hakikî:
gerçek.
hamiyet:
gayret; millî onur ve
haysiyet.
haşiye:
dipnot.
hata etmek:
kusurlu olmak, yan-
lışlık yapmak.
hıyanet etmek:
hainlik; güveni ve
itimadı kötüye kullanmak.
hürriyet-i umumî:
herkesi ilgilen-
diren özgürlük ve serbestiyet.
hürriyet:
serbestiyet, özgür ol-
mak, özgürlük.
istibdat:
baskı; zulüm ve tahak-
küm.
Jön Türk:
Batı tarzı yenileşme ta-
raftarı genç Osmanlı.
kifayet:
yeterli, kâfi.
maharet:
ustalık, beceriklilik.
mizan:
o tarihte yayınlanan bir ga-
zetenin adı.
muharrir:
gazeteci, makale yazarı.
muhassal:
toplam, hülâsa.
mücadele:
bir gayeye varmak için
gösterilen ferdî veya toplu çaba.
mükemmel:
kemal bulmuş, kâ-
mil, eksiksiz, tam.
müteeddibe:
edeplenmiş, terbiye
edilmiş.
mütezeyyin:
süslenmiş, ziynet-
lenmiş.
mütezeyyine:
ziynetlenen, süsle-
nen.
nâs:
insanlar, halk, herkes.
nazenin:
nazlı, nazik, narin, ince
yapılı.
neam:
evet, pek güzel; öyledir.
nefs-i emmare:
insanın, onu dai-
ma kötülüğe sevk eden, heves ve
arzularını kamçılayan yönü, nefsi.”
nefis:
kendi.
nur-i fikir:
fikir parlaklığı, ay-
dınlatıcılığı.
nur-i kalb:
kalb nuru, aydınlı-
ğı.
rezalet:
bayağılık, aşağılık, re-
zillik.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
salâhat:
dindarlıkta çok ileri
olma hâli, günahsız ve temiz
oluş.
sefahat:
beyinsizlik, zevk ve
eğlenceye aşırı derecede düş-
künlük.
şe’n:
icap, gerek.
tabir-i âhar:
başka bir deyiş,
söyleyiş.
Tanin:
o tarihte yayınlanan bir
gazetenin adı.
tefsir etmek:
açıklama, yo-
rumlama.
usul:
yöntem.
vezaif:
vazifeler, işler.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan.
zerrat-i hürriyet:
özgürlüğün
serbestiyetin en azı, en küçü-
ğü.
zira:
çünkü.
m
ünazaraT
| 236 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay et-
memesidir. Şüphesiz, gaye haktır, ama mücadele usulüne uygun değildir.