Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 240

Cevap:
evvelâ: onların hürriyeti, onlara zulmetme-
mek ve rahat bırakmaktır. Bu ise şer’îdir, bundan fazlası
sizin fenalığınıza, divaneliğinize karşı bir tecavüzleridir,
cehaletinizden bir istifadeleridir.
Saniyen
: Farz ediniz ki, hürriyetleri bildiğiniz gibi size
fena olsun. lâkin, yine biz ehl-i İslâm zararlı değiliz. Çün-
kü, içimizdeki ermeniler üç milyon olmadığı gibi, gayri-
müslimler dahi on milyon yoktur. Hâlbuki bizim milleti-
miz ve ebedî kardeşlerimiz üç yüz milyondan ziyade
iken, bunlar üç müthiş kayd-ı istibdat ile mukayyet olup,
ecnebilerin istibdad-ı manevîlerinin taht-ı esaretlerinde
eziliyor. İşte hürriyetimizin bir şubesi olan gayrimüslim-
lerin hürriyeti, bizim umum milletimizin hürriyetinin rüş-
vetidir. Ve o müthiş istibdad-ı manevînin
(HaşİYe)
dafiidir
ve o kayıtların anahtarıdır ve ecnebilerin bizim dûşümü-
ze çöktürdükleri müthiş istibdad-ı manevînin râfiidir.
evet, osmanlıların hürriyeti, koca Asya tâliinin keşşa-
fıdır, İslâmiyet’in bahtının miftahıdır, ittihad-ı İslâm suru-
nun temelidir.
Sual:
“nedir o üç kayıt ki, istibdad-ı manevî onunla
âlem-i İslâmiyet’i kaydetmiştir?”
Cevap:
Meselâ, rus hükûmetinin istibdadı bir kayıt-
tır. rus milletinin tahakkümü de diğer bir kayıttır. Âdât-ı
küfriye ve zalimânelerinin tagallübü de üçüncü bir ka-
yıttır. İngiliz hükûmeti, gerçi zahiren müstebit değilse de,
HaşİYe:
kırk dört sene sonra söylemesi lâzım gelen sözleri, o zaman söy-
lemiş.
âdat-ı küfriye:
İlâmiyete aykırı
küfür adetleri.
âlem-i islâmiyet:
Müslüman mil-
letler, İslâm dünyası.
baht:
kader, kısmet.
cehalet:
bilgisizlik, cahillik.
divanelik:
delilik.
ebedî:
sonu olmayan, devam
eden.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i islâm:
Müslümanlar.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
farz etmek:
kabul etmek, say-
mak.
fena:
kötü, kabul edilemez.
fenalık:
kötülük, haksızlık.
gayrimüslim:
Müslüman olma-
yan.
gerçi:
her ne kadar.
hâlbuki:
oysa ki.
haşiye:
dipnot.
hürriyet:
serbestiyet, özgürlük.
istibdad-ı manevî:
manevî baskı.
istibdat:
kanuna ve nizama tâbi
olmayan, keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istifade:
yararlanma.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği
kayd-ı istibdat:
istibdadın be-
lirlediği sınır, istibdadın şartı.
kaydetmek:
hükmü altına al-
mak.
kayıt:
bağlama, bağ; sınırlama.
keşşaf:
keşfeden, bulan, açan.
lâkin:
ama, fakat.
lâzım:
gerekli.
meselâ:
misal olarak.
miftah:
açan, anahtar.
mukayyet:
bağlı, kayıtlı, sınırlı.
müstebit:
diktatör, zulüm ve
baskı yapan; başkasının huku-
kunu elinden alan.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
râfi:
ref’ eden, kaldıran.
rüşvet:
yetkili bir kimseye bir
başka kimse tarafından ka-
nunlara aykırı şekilde, bir çıkar
sağlanarak her hangi bir işin
yaptırılması.
saniyen:
ikincisi.
sual:
soru.
sur:
kale
şer’î:
şeriatla ilgili, şeriata uy-
gun, dine uygun, İslâmî.
şube:
bölüm.
tagallüp:
zorbalık, üstün gel-
me.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme, hükmü altı-
na alma.
taht-i esaret:
esirlik, esaret al-
tında olmak.
talih:
kısmet, baht, kader.
tecavüz:
haddini aşma, saldır-
mak.
umum:
bütün, genel.
zahiren:
görünüşte.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
ziyade:
pek fazla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
m
ünazaraT
| 240 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,230,231,232,233,234,235,236,237,238,239 241,242,243,244,245,246,247,248,249,250,...790
Powered by FlippingBook