Œ
3 7 2
œ
U
mUm
N
Ur
T
aLEBELEriNE
Ü
sTad
B
EdiÜZZamaN
’
ıN
V
EFaTıNdaN
Ö
NCE
V
ErmiŞ
O
LdUğU
E
N
s
ON
d
ErsTir
AzizKardeşlerim!
Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir. Menfî hare-
ket değildir. rızâ-i İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi
yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler asayi-
şi muhafazayı netice veren müspet iman hizmeti içinde
herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
Meselâ, kendimi misal alarak derim: Ben eskiden be-
ri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Haya-
tımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hâdiselerle sabit
olmuş. Meselâ, rusya’da kumandana ayağa kalkma-
mak, divân-ı Harb-i örfîde idam tehdidine karşı mahke-
medeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet verme-
diğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahak-
kümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz se-
nedir müspet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve
vazife-i İlâhiyeye karışmamak hakikati için, bana karşı
yapılan muâmelelere sabırla, rızâ ile mukabele ettim.
Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerin-
de çok cefa çekenler gibi, sabır ve rızâ ile karşıladım.
evet, meselâ seksen bir hatasını mahkemede ispat
ettiğim bir müddeiumumînin yanlış iddiâları ile
aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çün-
kü asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevîsidir. Manevî
aleyh:
zıt, karşıt.
aleyhisselâm:
Allah’ın selamı
onun üzerine olsun.
asayiş:
emniyet; korku ve endi-
şeden uzak olma.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beddua:
inkisar, ilenç, bir kimsenin
kötü olması için dua, kötü dua.
Bedir:
Mekke-i Mükerreme ile Me-
dine-i Münevvere arasında bulu-
nan, Müslümanlar ile müşrikler
arasında Bedir Savaşının yapıldığı
yer.
cefa:
eziyet, sıkıntı, zulüm.
cihad-ı manevî:
manevî cihat,
ilim, fikir, dua gibi manevî unsur-
larla din düşmanlarına karşı koy-
mak.
divan-ı harb-i Örfî:
İttihat ve Te-
rakki hükümeti zamanında 31
Mart Olayından sonra kurulan ve
oldukça sert kararlar alan sıkıyö-
netim mahkemesi.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
idam:
ölüm.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma,
dava etme.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
kumandan:
komutan.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
menfi:
olumsuz, müspet olmayan.
meselâ:
örneğin.
| 870 | Emirdağ Lâhikası – ıı
mesele:
konu.
misal:
örnek, numune.
muamele:
işlem.
muhafaza:
koruma.
muharebe:
savaşma, savaş,
cenk, harp.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
müddeiumumî:
savcı.
mükellef:
sorumlu ve yü-
kümlü olan.
müspet:
menfi olmayan, po-
zitif, olumlu.
müspet:
olumlu.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
rıza:
razılık, razı olma, hoşnut-
luk, memnunluk.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sual:
soru.
şükür:
teşekkür.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme, hükmü al-
tına alma.
talebe:
öğrenci.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
terzil:
rezil etme, itibarını dü-
şürme.
Uhud:
Medineli Müslümanlarla
Mekkeli müşrikler arasında,
hicretin üçüncü yılında mey-
dana gelen savaşın adı.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
vazife-i ilahiye:
doğrudan
doğruya Allah’a ait olan iş ve
vazife.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hak-
kında.).