düşmanları tarafından ona bir hücum manası hatırına
gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan düş-
manları tarafından bir hücum tasavvuru ile namazdaki
huzuruna mâni olunmamak için, bir muhafız ifriti der-
gâh-ı İlâhîden niyaz etmiş.
İşte bu bîçare, ömrü bu zamanda hodfüruşluk içinde
yuvarlanan bîçare kardeşiniz de, hem sebeb-i hilkat-i
âlemden, hem kahraman-ı İslâm’dan bu iki küçük nükte-
yi ders aldım. Ve bu zamanda çok lâzım olan kur’ân’ın
esrarına ehemmiyet vermekle, harb içinde ruhunun mu-
hafazasını dinlemeyerek, kur’ân’ın bir harfinin bir nük-
tesini beyan etmiş.
SaidNursî
HaşİYe:
Acip bir hâdise, adalet ve dinden hariç zalimâne nu-
munelerden birisi de, üç seneden beri müsadere ettikleri kur’-
ân’ımızı çok defa istediğimiz hâlde vermedikleri ve 2800 lâfza-i
Celâl altınla yazılı, gözle görünen mu’cize-i kur’âniyeyi gösteren
o mübarek kur’ân’ımızı bize vermediler. Şimdi avukat diyor ki:
“Bir istida diyanet reisine yazınız ki, iade edilsin.” Bunun gibi
yüzler numuneler var ki, sırf bir garazla ve ecnebi parmağıyla
aleyhimize işler dönüyor. Bizi ve âlem-i İslâm’ı pek sevindiren de-
mokratlar dikkat etsinler. nurları ve nurcuları bu işkencelerden
kurtarsınlar.
NurTalebelerinamına
SaidNursî
®
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aleyh:
zıt, karşıt.
beyan:
anlatma, açıklama.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
defa:
kere, kez, yol.
dergâh-ı ilâhî:
İlâhî dergâh, sığı-
nak, Allah katı.
diyanet:
din işleri ile ilgilenen ku-
ruluş, teşkilat.
ecnebi:
yabancı.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca niyet,
kin.
hâdise:
olay.
hariç:
dışında.
harp:
savaş.
haşiye:
dipnot.
| 880 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
iade:
geri verme.
ifrit:
korkunç ve zararlı cin.
istida:
resmî makamlara bir
işin yapılmasını istemek mak-
sadıyla yazılan yazı, dilekçe.
işkence:
bir kimseye verilen
maddî-manevî sıkıntı, eziyet.
kahraman-ı islâm:
İslâm kah-
ramanı, mücahit.
lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
mana:
anlam.
mâni:
engel, mânia, set.
mu’cize-i kur’âniye:
Kur’ân’a
ait mu’cize.
muhafaza:
koruma.
muhafız:
koruyucu, bekçi.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nam:
ad, isim.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve ya-
karma.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
numune:
örnek.
reis:
başkan.
sebeb-i hilkat-i âlem:
âlemin
yaratılış sebebi.
talebe:
öğrenci.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.