Emirdağ Lâhikası - page 889

Ahmed Şiranlı, 5 Ağustos 1918 tarihinde Darü’l-Hikmet-i İslâmiye Birinci Sınıf katipliğine getirildi. 28
Ocak 1919 tarihinde de, Darü’l-Hikmet-i İslâmiye azalarının makale ve yazılarının neşredildiği “Ceride-i
İlmiye”nin müdürlüğüne tayin edildi. 9 Nisan 1919 tarihinde istifa etti.
1 Eylül 1919 tarihinde yüksek öğrenimin görüldüğü Sahn Medresesi fıkıh müderrisliğine atandı. Bu
görevden evvel medrese eğitimlerinin üç kademesinden birinci kademesini teşkil eden ve “İbtidai
Hariç” olarak adlandırılan birimde de müderrislik yaptı.
Ahmed Şiranlı, 5 Ekim 1922 tarihinde daha önce kâtipliğinde bulunduğu Darü’l-Hikmet-i İslâmiye
üyeliğine tayin edildi. Bir süre sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılması üzerine, bazı memurlar
gibi kendisi de açıkta kaldı.
Yeni hükümet tarafından teşkil ettirilen Umur-u Şer’iye ve Evkaf Vekâleti tarafından 14 Şubat 1923
tarihinde, dinî hizmetlerde istihdam edilen vaiz, imam, vb. görevlilerin yetiştirilmesi maksadıyla teşekkül
ettirilen Medresetü’l-İrşad müdürlüğüne tayin edildi. Ancak 3 Mart 1924 tarihinde medreselerin ortadan
kaldırılması üzerine ikinci kez açıkta kaldı.
Ahmed Şiranlı, 1 Ekim 1925’te Konya’da bulunan imam hatip okuluna müdür ve aynı zamanda
öğretmen olarak tayin edildi. Bu okul da 1 Eylül 1926 yılında kapatıldı. Bu tarihten sonra eğitim ve
öğretim ile alâkası kesildi.
Bir süre yayıncılık faaliyetinde de bulunan Ahmed Şiranlı, Medrese İtikatları, Hayrü’l-Kelâm ve İ’tisam
adlarını taşıyan üç ayrı dergi neşretti. İstiklâl Mahkemelerinde de yargılanıp aklanan âlim, 1942 yılında
vefat etti.
Ömrünün büyük bir kısmını eğitim ve öğretimle geçiren Ahmed Şiranlı ile Bediüzzaman arasındaki
yakın ilgi, özellikle Darü’l-Hikmet-i İslâmiye’de bulunmalarıyla pekişmiş ve bu yakınlık daha sonra da
devam etmiştir.
Bediüzzaman’ın İstanbul âlimlerini övmesi, Ahmed Şiranlı gibi âlimler dolayısıyla olsa gerektir.
aiŞE-i sıddıka (614-678):
Peygamber Efendimizin (
ASM
) hanımı olduğu için “ümmü’l-mü’minin” ve
Hz. Ebubekir’in (
RA
) kızı olduğundan “es-Sıddıka” ünvanlarıyla anılan Hz. Aişe, 614 yılında Mekke’de
doğdu. Annesi Ümmü Ruman bint Amir b. Uveymir, Kinane kabilesindendir. Kendi ismiyle tanınmakta
olup künyesi, Ümmü’l-Mü’minin Aişe Ebi Bekr es-Sıddik el-Kureyşi şeklindedir. Babası, Hz. Muhammed
(
ASM
) ile beraber hicret ettiği için kendisi daha sonra Medine’ye hicret etti. Hicretten önce nikâhları
kıyılmakla birlikte düğünleri daha sonra 624 yılında iki bayram arasında yapılarak Peygamber Efendimiz
ile evlendi. Bu evlilik hayatında çok büyük değişikliklere vesile oldu. Peygamber hanımları mü’minlerin
anneleri ve başkasıyla evlenemeyecekleri hakkındaki Kur’ânî hükümden (Ahzab Suresi, 33.) dolayı
ümmü’l-mü’minin ünvanıyla anılmaya başlandı. Bunun yanında en önemli husus, Peygamber terbiyesi
ile büyümesi ve en çok hadis rivayet eden Sahabeler arasında yer almasıdır. Peygamber Efendimizin
Hz. Aişe’yi çok sevmesinin hikmetleri vardır. Hz. Hatice’den (
RA
) sonra en çok onu sevdiğini izhar etmesi
sebepsiz değildir. Bunun en güzel cevabı, “hanımları arasında sadece Hz. Aişe’nin yanında bulunduğu
zaman vahiy geldiği” ifadelerinde yer almaktadır. Bu ifade aynı zamanda Hz. Aişe’nin diğerlerinden daha
faziletli olduğunu da göstermektedir. Kendisi de Hz. Muhammed’i çok sever ve emirlerine uymada büyük
titizlik gösterirdi. Onunla beraber ibadet eder, gece namazlarını onunla beraber kılardı. Günlerinin çoğunu
oruçla geçirirdi. Kimsenin aleyhinde konuşmaz, mütevazi ve cömert idi. Bir çok köle ve cariyeyi azat etti.
Peygamber Efendimiz son nefesini onun yanında verdi ve burada defnedildi. Bunun üzerine on sekiz
yaşında dul kaldı. Kur’ân’ın hükmüne uyarak bir daha evlenmedi ve kırk yedi yıl bu şekilde yaşadı.
Vefatı büyük üzüntüye sebep oldu (678). Kıskanç olarak bilinmesine rağmen; Peygamber Efendimizin
diğer hanımları, kızı Hz. Fatıma, Hz. Ali ve diğerlerinin faziletlerini naklettiği hadislerle tanınmalarını
sağlayacak şekilde alicenap bir kişiliğe sahipti. İlme aşırı merakı önemli bilgilere sahip olmasını sağladı.
Peygamber Efendimizden aldığı feyzin de etkisiyle İslâmî esasların öğrenilmesinde dikkate değer bir
mevkiye sahip oldu. Kur’ân-ı Kerîm’i hem tefsir etti, hem de daha iyi anlaşılması gayesiyle şerh etti.
Emirdağ Lâhikası | 889 |
Ş
ahıs
B
ilgileri
1...,879,880,881,882,883,884,885,886,887,888 890,891,892,893,894,895,896,897,898,899,...1032
Powered by FlippingBook