aBdÜLaZiZ ÇaViŞ:
1876 yılında İskenderiye’de doğan Abdülaziz Çaviş 1929 yılında Kahire’de vefat
etti. Aslen Tunusludur. Mısır’da Camiü’l-Ezher’de okudu. Mısır devleti tarafından tahsil için İngiltere’ye
Oxford Üniversitesine gönderildi. Orada Arap dili alanında öğretim üyeliği yaptı. Daha sonra Mısır’a
döndü ve Maarif Vekâletinde sekiz yıl müfettişlik yaptı. İngilizlerin sömürgeciliğine karşı mücadele etti.
1907 yılında memurluktan ayrıldı ve siyasî mücadeleye başladı. Dört yıl el-Liva gazetesinde başyazarlık
yaptı. Mısır’da iki yıl hapis yattı. Şiddetli baskılar sonucu Mısır’dan ayrılarak 1912 yılında İstanbul’a
geldi. İstanbul’da el-Hidaye dergisini çıkardı. Arapça yayın yapan el-Hilâlü’l-Osmanî isimli bir gazete
çıkardı. Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de çalıştı. Bu sırada Bediüzzaman’ı tanıdı. Daha sonra tekrar Mısır’a
döndü burada Üstatla ilgili “Fatinülasır” başlıklı bir makale yazdı. İngiliz Anglikan Kilisesinin sorduğu
sorulara cevap verdi. Bunlar daha sonra Anglikan Kilisesine cevap ismiyle yayınladı.
aBdÜLkadir-i GEYLâNÎ (GaVs-ı aZam):
Abdülkadir-i Geylânî. (ö. 561/1165-66) Kadiriye tarikatinin
kurucusu. 470’te (1077) Gilân eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde doğan Geylânî’nin babası, Ebu Salih
Mûsa’nın dindar bir kimse olduğu bilinmekle birlikte, devrin tanınmış sûfîlerinden Ebu Abdullah
Savmai’nin kızı olan annesi Ümmü’l-Hayır Emetü’l-Cebbar Fatıma’nın da kadın velîlerden olduğu kabul
edilir. Küçük yaşta annesini kaybeden Abdülkadir, dedesi Savmaî’nin himayesinde büyür ve tahsiline
devrin ilim ve kültür merkezi olan Bağdat’ta devam eder. Orada, Ebu Galip bin Bakıllânî, Cafer es-Serrac,
Ebu Talip bin Yusuf gibi âlimlerden hadis; Ebu Said Muharrimî, Ebu Hattab gibi hukukçulardan fıkıh;
Zekeriya-i Tebrizî gibi dilcilerden de dil ve edebiyat öğrenimi görür. Kısa zamanda usul ve füru ve
mezhepler konusunda geniş bilgi sahibi olur ve Ebu’l-Hayır Muhammed bin Müslim Debbas vasıtasıyla
tasavvufa intisap eder. Bağdat’a gittiği zaman mensup olduğu Şafiî mezhebini bırakarak mizacına daha
uygun gelen Hanbelî mezhebine giren Abdülkadir-i Geylânî, hayatının sonuna kadar her iki mezhebe
göre fetva vermiş, ancak yaşadığı dönemde Hanbelîlerin imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine
“Muhyiddin” (dini ihya eden) ünvanı verilmiştir.
aBdÜLmECid NUrsÎ:
Abdülmecid Ünlükul (Nursî) 1884-1967. Bediüzzaman’ın kardeşi, İşaratü’l-İ’caz
ve Mesnevî-i Nuriye’yi Arapçadan Türkçeye çeviren mütercim. Abdülmecid, 1884 yılında Bitlis’in Hizan
kazasının İsparit nahiyesine bağlı Nurs köyünde doğdu. İlk eğitimini burada aldı. Nurs köyünden sonra
Arvas’ta eğitimine devam etti. Buradan ayrıldıktan sonra (1900) Van’a gitti. Van’da kaldığı on dört yıl,
eğitim sürecinde ayrı bir öneme sahiptir. Buradaki Horhor Medresesinde ağabeyinin nezaretinde iki
yüzü aşkın talebe ile birlikte eğitimine devam etti. Özellikle Arap dili ve edebiyatı dalında çok büyük
bir aşama katetti. Nitekim bu sebepten dolayıdır ki, Bediüzzaman İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye
eserlerinin Arapçadan tercüme edilmesi işini ona vermiştir. Ürgüp’te on iki yıl müftülük yaptı. Burada
acı-tatlı çok sayıda hadiseye tanık oldu. Bediüzzaman’ın kendisine tevdi ettiği eserlerinden İşaratü’l-İ’caz
ile Mesnevi-i Nuriye’yi Arapçadan Türkçeye tercüme etti. Bu eserlerden talebelerine dersler okuttu.
Diğer taraftan hayatında çok büyük iz bırakan evlât acısını burada tattı. Üniversitede okuyan ve
gelmesini dört gözle beklediği oğlu Fuat’ın vefat haberini burada aldı. Abdülmecid’in acılarla dolu
hayatı neredeyse vefatına kadar devam etti. Bediüzzaman, kardeşinin yaşadığı sıkıntılı halet-i ruhiyeye
Mektubat isimli eserinde, Yirmi Sekizinci Mektubun Üçüncü Meselesinde yer vermiştir. Abdülmecid’i
en çok sarsan olayların başında kuşkusuz, Bediüzzaman’ın ebedî istirahatgâhında bile rahat
bırakılmaması gelir. Vefatından birkaç ay geçtikten sonra, kendisine zorla imzalattırılan bir yazıya
dayanılarak Bediüzzaman’ın kabri açıldı ve naaşı bir gece Urfa’daki mezarından alındı. Abdülmecid’in,
gözleri bağlı bir şekilde içinde bulunduğu bir uçakla taşınan naaş, bilinmeyen bir yere götürülerek
defnedildi. Bediüzzaman’ı hayatta iken rahat bırakmayanlar, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı.
Abdülmecid, 1967 yılı geldiğinde herkes ile vedalaşmaya başladı. Ona göre ölüm vakti gelmişti. Çünkü
Bediüzzaman son buluşmalarında kardeşine, kendisinden yedi yıl sonra öleceğini söylemişti.
Abdülmecid, Bediüzzaman’ın her söylediğinin gerçekleştiğini müşahade edenlerden biri idi ve buna
bütün kalbi ile inanıyordu. Nitekim de öyle oldu. 11 Haziran 1967 Cuma günü vefat etti. Kaderin garip
Emirdağ Lâhikası | 885 |
Ş
ahıs
B
ilgileri