demek risale-i nur, beşeri anarşistlikten kurtarmaya
bir derece vesile olduğu gibi, İslâm’ın iki kahraman kar-
deşi olan türk ve Arabı birleştirmeye, bu kur’ân’ın ka-
nun-i esasîlerini neşretmeye vesile olduğunu düşmanlar
da tasdik ediyorlar.
Madem bu zamanda küfr-i mutlak kur’ân’a karşı çıkı-
yor. küfr-i mutlakta cehennemden ziyade dünyada da
daha büyük bir cehennem var. Çünkü, ölüm madem öl-
dürülmüyor. Her gün beşerde otuz bin cenaze ölümün
devamına şahadet ediyor. Bu ölüm küfr-i mutlaka düşen-
lere, yahut taraftar olanlara, hem şahsın idam-ı ebedîsi
ve bütün geçmiş, gelecek akrabalarının da idam-ı ebedî-
si olarak düşündüğü için, cehennemden on defa daha
fazla dehşetli cehennem azâbı çeker. demek o cehen-
nem azâbını küfr-i mutlakla kalbinde duyuyor. Çünkü,
herbir insan akrabasının saadetiyle mesut, azabıyla mu-
azzep olduğu gibi Allah’ı inkâr edenlerin itikadlarınca bü-
tün o saadetleri mahvoluyor, yerine azaplar geliyor. İşte
bu zamanda, bu dünyada bu manevî cehennemi in-
sanların kalbinden izale eden tek bir çaresi var. o da
kur’ân-ı Hakîm’dir. Ve bu zamanın fehmine göre onun
bir mu’cize-i maneviyesi olan risale-i nur eczalarıdır.
Şimdi Allah’a şükrediyoruz ki, siyasî partiler içinde bir
parti, bir parça bunu hissetti ki, o eserlerin neşrine mâ-
ni olmadı; hakaik-ı imaniyenin dünyada bir cennet-i ma-
neviyeyi ehl-i imana kazandırdığını ispat eden risale-i
nur’a mümanaat etmedi, neşrine müsaadekâr davrandı,
naşirlerine de tazyikattan vazgeçti.
anarşist:
hiçbir düzen ve otorite
tanımayan, karışıklık ve bozgun-
culuktan yana olan, ondan fayda
uman kimse.
azap:
eziyet, işkence; büyük sı-
kıntı, şiddetli acı.
beşer:
insan, insanlık.
cenaze:
ölü.
cennet-i manevîye:
manen cen-
net gibi, manevî cennet.
defa:
kere, kez, yol.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
fehim:
anlayış.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
idam-ı ebedî:
dirilmemek üzere
yok oluş, ahiret inancı olmadığı
için ölümü ebedî yokluğa gitmek
olarak görme.
inkâr:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, kabul ve tasdik et-
meme.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itikat:
inanç, iman.
izale:
yok etme, ortadan kaldırma.
kanun-ı esasî:
ana prensipler,
anayasa.
| 876 | Emirdağ Lâhikası – ıı
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
madem:
değil mi ki.
mahv:
perişan etme, harap
etme.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
meneden, geri bırakan,
alıkoyan, engel olan.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
muazzep:
azap içinde bulu-
nan, eziyet çeken, çok sıkıntı
gören.
mu’cize-i manevîye:
manevî
mucize.
mümanaat:
mani olma, en-
gelleme.
müsaadekâr:
zorluk çıkarma-
yan, hoşgörü sahibi, uysal dav-
ranan.
naşir:
eser neşreden, yayınla-
yan.
neşir:
yayım, yayın.
parti:
siyasî kuruluş.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet:
mutluluk.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alamet, işaret.
şükür:
teşekkür.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tazyikat:
tazyikler, baskılar,
zorlamalar.
vesile:
aracı, vasıta.
ziyade:
çok, fazla.