muhafızları diye, kardeş gibi mesrurâne kabul ettim.
Hatta, beni Ankara’dan çevirmelerini de kabul ettiğim
gibi, hakkımda bir inayet-i İlâhiyeye vesile olmaları cihe-
tiyle Allah’a şükrettim. Ve kemal-i ferahla Ankara’dan
döndüm.
Sal i sen:
Her yerde risale-i nur’un intişarı ve okun-
ması ve pek fazla müştakları bulunması dolayısıyla, be-
nimle görüşmek ve konuşmak ve davet etmek arzu edi-
yorlardı. Bu vaziyette, yirmi vilâyete gitmemin zarureti
vardı. Ancak risale-i nur’un tab edildiği yerler olan An-
kara, İstanbul ve konya’ya gittim.
Beni emirdağına çeviren dostlara şunu derim ki: Hak-
kımdaki bu muamele bir inayet ve rahmet-i İlâhiyeye ve-
sile oldu. sıkılmıyorum. Yalnız benim yirmi sene kaldı-
ğım Isparta vilâyetinde iki senelik kira ettiğim bir evim ve
orada bazı eşyalarım var. oranın havası da bir parça
hastalığıma yarıyor. Hükûmetin müsaadeleriyle bir ay
emirdağında, bir ay da kiraladığım Isparta’daki evimde
bulunmak arzu ediyorum.
Bediüzzaman
SaidNursî
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 869 |
vaziyet:
durum.
vesile:
aracı, vasıta.
vilayet:
il.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
arzu:
istek, heves, niyet.
Bediüzzaman:
Çağın eşsiz gü-
zelliği. Said Nursî’ye ilim adam-
larınca takılan bir sıfat..
cihet:
yön, sebep, vesile.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yar-
dımı.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
kemal-i ferah:
mükemmel bir
ferahlık.
mesrurâne:
sevinçli bir şe-
kilde, sevinerek, memnun ola-
rak.
muamele:
işlem.
muhafız:
koruyucu, bekçi.
müsaade:
izin.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
salisen:
üçüncü olarak.
şükür:
teşekkür.
tab:
basma.