Emirdağ Lâhikası - page 866

evet, hizmetkârımın yazdığı doğrudur.
SaidNursî
ì®í
Œ
3 7 0
œ
Müddeiumumîler hakkında üstadımızın garip bir hâ-
let-i ruhiyesini beyan etmek zamanı geldi. Bana dedi ki:
otuz kırk sene bu tazyikatımda, hukukullah manasın-
da olan hukuk-i amme namındaki vazifelerle muvazzaf
olan savcılar ekser hapislerimde, nefyimde şiddetlerini
gördüğüm hâlde onlara karşı bir hiddet, bir küsmek ba-
na gelmiyordu.
sonra görüyordum: onların zahirî şiddetine sebep
olan kusurları kendilerinde görmüyordum. Fakat, çok
defa bir zaman sonra, kader-i İlâhînin başka kusuratıma
binaen flefkat tokadının öyle savcıların eliyle geldiğini
gördüm. kader adalet yaptığı için, o flefkat tokadını ruh
ve kalbimle kabul ettim. zahirî sebebe binaen savcıların
fliddetini helâl ediyorum. Şimdi, Cenab-ı Hakka flükür, o
müddeiumumîlerin bir kısmı, vazifeleri olan hukuk-i
umumiyenin müdafaası, hukukullah nev’inden olduğu
cihetle, bana karşı şiddet değil, bilâkis hakikî adalet
noktasında, umum İslâmiyete ve belki insaniyete de
menfaati olan risale-i nur’un hizmet-i imaniyesi cihe-
tiyle şiddeti bırakıp kader-i İlâhînin şefkat tokadına ba-
kar gibi zahirî tazip, hakikaten yardım hükmüne geçtiği
için, ben de bu sırr-ı azîm münasebetiyle, bütün böyle
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, hakka-
niyet, âdillik.
beyan:
anlatma, açıklama.
bilâkis:
aksine, tersine.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
Cenab-ı hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defa:
kere, kez, yol.
ekser:
pek çok.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hakikî:
gerçek.
hâlet-i ruhiye:
insanın ruh hâli,
psikolojik durum, insanın manevî
hâli, iç durumu.
helâl:
bağışlama, alacağından vaz
geçme.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmet-i imaniye:
iman ve Kur’an
hakikatlerinin ikna edici ve ilmî
delillerle anlaşılmasına hizmet
etme.
hukuk-i umumiye:
toplumun bü-
tün fertlerinin sahip olduğu hak-
lar.
| 866 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hükmüne:
yerine, değerine.
insaniyet:
insanlık, bütün in-
sanlar.
kader:
İlahî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etmesi.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kusurat:
kusurlar, noksanlık-
lar, eksiklikler, özürler.
mana:
anlam.
menfaat:
fayda.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş,
kendisine görev verilmiş, va-
zifeli.
müdafaa:
savunma, koruma.
müddeiumumî:
savcı.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nam:
ad, isim.
nefiy:
sürme, sürgün etme,
cezalandırarak başka bir yerde
ikamet etmeye mecbur etme;
sürgün.
nev:
sınıf.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
şefkat:
karşılıksız sevgi bes-
leme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şiddet:
sertlik, katılık; fazlalık,
çokluk.
şükür:
teşekkür.
tazip:
azap çektirme, eziyet
etme, sıkıntı verme.
tazyikat:
tazyikler, baskılar,
zorlamalar.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
zahirî:
görünen, görünürdeki,
görünüşteki.
1...,856,857,858,859,860,861,862,863,864,865 867,868,869,870,871,872,873,874,875,876,...1032
Powered by FlippingBook