Œ
3 6 7
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz,MuhteremKardeşimizTahsinBey!
leyle-i kadrinizi tebrik eder, muvaffakıyetler dileriz.
üstadımız size hususi selâm ediyor. dedi ki:
“tahsin’in neşrettiği
Tarihçe-iHayat
yirmi büyük
mecmua kadar fayda verdi, fütuhat yaptı. Şimdi bir par-
ça ilişmelerine kat’iyen merak etmesin. nazar-ı dikkati
celp ettiği için, büyük bir ilânname hükmüne geçti. Şim-
diye kadar nasıl ki yirmi senedir yirmi büyük mecmua
perde altında intişar etmesiyle çok büyük fütuhata medar
oldu;
Tarihçe-iHayat
’ın da perde altında intişarı inşaal-
lah aynı neticeyi verecek.”
Sani yen:
Madem Cenab-ı Hak sizi Ankara’da risa-
le-i nur’un başkumandanı olarak ihsan etmiş; risale-i
nur’un, kur’ân’ın kırk vech-i i’cazından bir vechi olan
nazmını beyan eden
İşaratü’l-İ’caz
tefsirinin neşri de size
müyesser oldu. o vech-i nazım yedi kısımdır. Bir kısmı
tevafukattır. tevafukatın bir nev’i de lâfza-i Celâlde gö-
rülen zahir tevafukattır. İşte, mu’cizatlı kur’ân’ımız bu te-
vafukatı gösteriyor. İnşaallah bu mu’cizatlı kur’ân’ın
neşri ve tab’ı da size nasip olacak.
evvelce üstadımız on bin lira size göndermişti. Şimdi
de kur’ân’ın ayetlerine tam muvâfık olarak 6666 lirayı
–ki bu para, talebelerin iki senelik tayınatından fazla
Emirdağ Lâhikası – ıı | 859 |
merak:
endişe.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
muvaffakıyet:
başarı.
muvafık:
uygun, münasip.
müyesser:
nasip olan.
nasip:
kısmet olma.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nazım:
tertip etme, düzene,
koyma, dizme.
neşir:
yayım, yayın.
nev:
türlü, çeşit.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saniyen:
ikinci olarak.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
tab:
kitap basma.
talebe:
öğrenci.
Tarihçe-i hayat:
Said Nursî’nin ha-
yatını ve eserlerini anlatan Risale-
i Nur Külliyatından bir eser..
tayınat:
erzak, yiyecek, gıda, ta-
yınlar, tayin edilen parça veya
miktar.
tefsir:
Yorum, şerh.
tevafukat:
tevafuklar, uygunluk-
lar, rastlantılar, birbirine uygun ge-
lişler.
vech-i i’caz:
mu’cize yönü.
vech-i nazım:
nazım yönü, nazım
tarafı.
vecih:
cihet, yön.
zahir:
açık, aşikâr.
ayet:
Kur’ân cümlesi.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
belli.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
Cenab-ı hak:
hakkın ta ken-
disi olan şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
evvelce:
daha önce.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hususî:
özel.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ilânname:
bir yere asılmış ilân
kağıdı.
inşaallah:
Allah izin verirse.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
işaratü’l-i’caz:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin, Risale-i Nur Kül-
liyatında yer alan bir eseri.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
Leyle-i kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya sema-
sına nazil olduğu gece, Rama-
zan’ın 27. gecesi.
madem:
değil mi ki.
mecmua:
tertip ve tanzim
edilmiş şeylerin hepsi, kolek-
siyon.
medar:
sebep, vesile.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.