Emirdağ Lâhikası - page 851

insanlardan tevahhuş ve sesi çıkmamak ve konuşmamak
hastalığı ve elini öpmek, ona âdeta bir tokat vurmak gi-
bi dokunmak vaziyeti, kat’iyen bize kanaat verdi ki, bu
bir istihdam-ı rabbanîdir. Hatta bu hakikatlerin izharına
vesile olan bir şahsı da üstadımız helâl etti.
* * *
HaşİYe:
Üstadımızdansorduk
: neden risale-i nur’un şaşaalı intişarı ve
düşmanların dahi mağlûp olup dostâne vaziyet aldıkları bir zamanda in-
sanlarla görüşmüyorsunuz?
Cevabendediki
: “Benimle görüşmek isteyenler, ya muarızdır veya
dosttur. dost olsa, risale-i nur’un yüz binler nüshası benim bedelime
tam konuşuyor; bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış. görüşmek isteyen
muarız olsa, bu otuz sene zarfında pek çok mahkemeler ve ehl-i vukuf-
lar tetkik ettikleri hâlde, ne nur risalelerinde ve ne de nur talebelerin-
de hiçbir suç bulamamışlar. Yirmi dört mahkeme “risale-i nur’da suç
bulamıyoruz” dedikleri, dört mahkeme de kat’iyen umum nur risalele-
lerine beraat vererek kaziye-i muhkeme hâline gelen kararlarıyla bütün
kitapları, mektupları sahiplerine iade etmesi, benim bedelime muarızla-
ra tam cevap veriyor. Bana ihtiyaç kalmamış. eğer şahsî görüşmek is-
tenilse, bütün nur talebeleri bir cihette bu bîçare said’in dava vekilleri
olduğu gibi, İstanbul’da ve Ankara’da avukatları bulunduğundan, iste-
yenler onlarla görüşebilir.”
Şiddetlihastalığıveçokihtiyarlığıiçin
zarurîişlerinigörenhizmetkârları
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 851 |
şaşaalı:
parlak, gösterişli.
talebe:
öğrenci.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
tevahhuş:
tenha ve ıssız olma.
umum:
bütün.
vaziyet:
durum.
vesile:
aracı, vasıta, sebep.
zarfında:
süresince.
zarurî:
zorunlu.
âdeta:
sanki.
bedel:
yerine, karşılık olarak.
beraat:
suç unsuru olmadığına
dair karar, belge.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
cihet:
yön, görüş açısı.
dostâne:
dostlukla, dostça.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar, hâkimler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
haşiye:
dipnot.
helâl etmek:
bağışlamak, af-
fetmek.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
iade:
geri verme.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
istihdam-ı rabbanî:
terbiye
edici Cenab-ı Hakkın çalıştır-
ması, hizmet ettirmesi.
izhar:
ortaya koyma, açığa çı-
karma, gösterme.
kanaat:
görüş, fikir, zan, kanı.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kaziye-i muhkeme:
tam, sağ-
lam hüküm; temyizin tasdikin-
den geçmiş, değişmez hâle
gelmiş mahkeme kararı.
mağlup:
boyun eğme, ye-
nilme, yenilmiş olma.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
Nur:
Risale-i Nur.
talebe:
öğrenci.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
1...,841,842,843,844,845,846,847,848,849,850 852,853,854,855,856,857,858,859,860,861,...1032
Powered by FlippingBook