Ben kelimatı konuşurken, birden manevî bir men gibi
şiddetli bir hararet başlıyor. Hatta eskiden günde bir iki
defa su içerken, şimdi yemeği pek az yediğim hâlde, yir-
mi otuz defa su içmeye mecbur oluyorum. Hatta iki gün
evvel pek şiddetlendi. Ben bir tesemmüm zannettim.
Hatta bir vehme binaen yanımdaki kardeşlerime ifşa et-
tim. Bu gayet şiddetli hastalığıma karşı sabır ve taham-
mül niyaz ettim. rahmet-i İlâhiyeden rica ettim; birden
kalbime geldi ki: ekser hayatımdaki zahmetlerde bir ina-
yet ve rahmet cilvesi bulunduğu gibi, inşaallah bunda da
o cilve-i rahmet var ki, cinnî ve insî şeytanların ve dinsiz-
lerin seni zehirlendirmek ve susturmaya çalışmaları vazi-
fenin tamam olmasına ve istirahatine rahmet-i İlâhiye bir
vesile oldu ki, geçen sene
İşaratü’l-İ’caz
tefsiri ve
Mesne-
vî-iArabî
’yi bir sene müddetle ders vermeye başlamış-
tım. gizli düşmanlarım cinnî ve insî şeytanlar, beni sus-
turmaya desâisleriyle çalıştıkları hâlde, rahmet-i İlâhiye
hem
İşaratü’l-İ’caz
’ın, hem
Mesnevî-iArabî
’nin türkçe-
sini ihsan ettiğinden ve risale-i nur da ekseriyet itibarıy-
la kendi kendine ders verip muallimlere ihtiyaç bırakma-
dığından, bu tedris vazifemde bana istirahat ve tebrik
nev’inde bir ihsan-ı İlâhî olarak bu acip hastalık benim is-
tirahatime medar oldu.
Hem benim ruhuma geldi ki: senin binler, belki yüz
binler saidcikler, senin bedeline ders verecek ve konu-
şacaklar var. İhsan-ı İlâhî ile risale-i nur, başka ilimler
gibi meşakkatli derslere muhtaç değil.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 847 |
gemesi, onlara maddî ve manevî
nimetler vermesi.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sabır:
dayanma, katlanma, zorluk-
lara dayanma gücü.
tahammül:
katlanma, hoş dav-
ranma.
tedris:
okutma, ders verme.
tefsir:
Yorum, şerh.
tesemmüm:
zehirlenme.
vazife:
görev.
vehim:
zan, şüphe.
vesile:
bahane, sebep.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bedel:
yerine, adına, namına.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cilve:
tecelli, görüntü.
cilve-i rahmet:
Cenab-ı Hak-
kın merhamet, şefkat ve lüt-
funun görüntüsü, rahmet te-
cellileri.
cinnî:
cin taifesinden olan.
defa:
kere, kez, yol.
desais:
desiseler, hileler.
ekser:
pek çok.
ekseriyet:
çoğunluk.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hararet:
sıcaklık.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi
yayma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihsan-ı ilâhî:
İlâhî ihsan; Ce-
nab-ı Hakkın mahlûkatına ih-
san ettiği bütün nimetler, ik-
ramlar, hediyeler, bağışlar.
ilim:
bilgi, marifet.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
insî:
insan cinsinden.
inşaallah:
Allah izin verirse.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
kelimat:
kelimeler, sözler.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medar:
sebep, vesile.
men:
yasak etme, engelleme.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük, zorluk.
muallim:
öğretmen.
muhtaç:
gerek duyan.
müddet:
süre, zaman.
nev:
tür, çeşit.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve ya-
karma.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-